Ana içeriğe atla

Konya'da Kürt Var mı?

imam hatip ortaokulda iken sınıfımıza aksanı bizden farklı iki çocuk geldi, biri kulu'dan diğeri cihanbeyli'den gelen kürt arkadaşlarımızdı bunlar. cihanbeyli'li olan ağabeyli köyünden diğer arkadaşımız kulu akyaka'dandı. aklımda nasıl kalmışsa köylerine kadar hatırlıyorum. cihanbeylili olan, ibrahim akyel adında karizmatik matematik öğretmenimizin hemşehrisi idi aynı zamanda. "kimse bize dokunmaz" diye düşünmüş olmalıyım ki cihanbeylili arkadaş, matematik sınavında yazılı kağıdımı göstermemi istedi sınav esnasında. ben de arka sıradan çok fazla çekiştirince "hır gür çıkmasın" diye sınav esnasında kağıdımı gösterdim. ertesi gün ibrahim hoca geldi ve farklı iki öğrenciden kağıtlarımızı karşılaştırmalarını istedi. sanırım bu öğrencilerden birisi de, sınıfın parlak öğrencilerinden ve hali hazırda selçuklu belediye başkanı olan, halen irtibat halinde olduğumuz ahmet pekyatırmacı dostumuz idi.

konumuza dönersek; bizim adil sağ olsun bende noktasına kadar ne varsa kağıdına aynen geçirmiş. durum ibrahim hocanın cin gözlerinden de kaçmamış haliyle.
hocadan mükafat 😊 olarak disipline gitmek yerine iki tane "SIFIR" alarak ilk dönem matematikten kalmak nasip oldu. iki sıfır vererek hoca biraz zorlanarak da olsa otoritesini tesis etmiş oldu. böylece konya'da "kürt varlığı" konusunda, daha çocukken kanaatlerimin pekiştiğini 😄 söyleyebilirm. ama olsun! sonuna kadar helal olsun arkadaşıma. ikinci dönem ben zaten kurtardım durumu ama adil köyden gelmiş gariban biriydi ve yardımcı olmaya çalışmamı yanlış anlasa da bunu fazlasıyla hak ediyordu.

o zamanlar (1980'ler) köylü olmak sefiller kategorisinde yaşamaktan biraz hallice bir durumdu zira. bu nedenle dayanışma yapmak için fazlasıyla liyakat sahibiydi. matematik mi görmüştü arkadaşım ilkokulda sonuçta? ben de "lalebahçe" gibi o zaman için merkezi olmayan bir yerde ilk mektebe gitmiş olmama rağmen, okta gülser tolay adında bir melekle tanışmıştım son iki yılda ve bu yüzden çok şanslıydım. okta öğretmenimiz, matematik ve fen adına ne biliyorsa adeta kutsal bir misyon içerisinde bize aktarmak ve anadolu liselerine hazırlamak için canhıraş gayret eden fedakar bir insandı. aradan, dile kolay, 40 yıl geçti ve hala zatı alileriyle görüşüyor olmamız bu fedakar insanın ruhumda bıraktığı derin iz ve minnet duygusunun bir eseri olmalı.

diğer yandan, kopya almayı başaramayan adil gibi, ben de sosyal sınıf itibarıyla şanslı bir grup arasında sayılmazdım. yetimdim ve toplumdaki yardımlaşma ruhunun nesnel bir unsuruydum. bayramlarda, rahmetli komşumuz necdet edirneligil'in zekat kapsamında verdiği ayakkabıları ayağıma geçirir ve mahallenin az sayıda "iskarpin" ile caka satan çocuğu olarak dolaşırdım. okta öğretmenim de, benden bir kaç yaş büyük oğlu mete'nin küçülen elbiselerini getirirdi perişan halime bakarak ama neden bilmiyorum o elbiselerin hiç birini sırtıma geçirmedim. ders çıkışlarında zorla elime tutuşturduğu ve rüyamda bile göremeyeceğim o harikulade elbiseleri "öğremenim kırılmasın" diyerek alırdım ama hep başkalarına verirdim kulanması için. okta öğretmenimle herhangi bir çıkar ilişkisine dayanmayan saf bir bağ kurmak istiyordum belki de çocukça aklımla.

bu ve benzeri nedenlerle garibanın halinden fazla anladığımı düşünüyorum kısaca. belki de sırf bu yüzden yaşadığım yerlerde en iyi iletişim kurduğum kişiler apartman hizmetlileri veya işyerinde bulunan benzer statüde insanlar olmuştur. komşularımın adlarını unutmuşumdur ama o insanların adları hep hafızamda kalmış, elimden geldiğince durumlarını iyileştirmek veya çocuklarına yardımcı olmak için uğraşmışımdır.

mevzuyu ana noktadan uzaklaştırmadan bir de çocukluğumda mahallemize (kovanağzı) göç eden iki "kürt" aileden ve çocukluk arkadaşlarımdan bahsetmekten geçmemeyi hakikat adına bir borç sayarak devam edeyim... biri ağrıdan, diğeri erzurum karayazı'dan göçmüş iki ailenin çocuklarından samimi arkadaşlar edinmiştim. onlarla öyle dostluklar tesis ettik ki, inanması zor gelebilir ama şu anda ankara'da avukatlık yapan müslüm bey'in yanında kızım staj yapmakta. sağolsun, teknik desteğini ve bilgelik sırlarını avukat adayı kızımdan hiç esirgemeden hakiki dostluğunu göstermeye devam ediyor kendileri. müslüm bey'in küçük kardeşi ibrahim'i 2017'de aniden kaybettik. onunla mahalledeki bütün bahçeleri turlamış ve dolu dolu günler geçirmişimdir, allah mekanını cennet etsin. ağrı'dan gelen ailenin çocuğu yunus da, ki maradona derdik ona oynadığı efsane futbol nedeniyle, erken yaşta kaybettiklerimiz arasında oldu. hepsiyle candan dosttuk ve insan olmanın ortak paydasında buluşmuştuk.

sonradan, çok asil ve sevgi-saygı abidesi kürt damatlarımız da oldu ve kan birliği tesis ettik onlarla. hepsi ortak yurdumuz anadolu'nun has yiğitleri olduklarını gösterdiler. kimin önce kimin sonra bu topraklara geldiğinin bir önemi olmadan kürtlerle hayatı, acıyı ve mutluluğu ve "konya'yı" paylaştık tarih boyunca. sevgili mesut yeğen'in ifade ettiği gibi, bin yıllık süreçte yüzbinlerce kürt türkleşmiş, türk de kürtleşmiş olmalı. öyle ki, en yakın akrabalarımız arasında, dedesi kürt ali veya kürt mustafa diye anılan ve yüz yıl önce elazığ'dan beyşehir'e namus davası yüzünden kaçmış gelmiş delikanlıların torunları bile bulunuyor. "kürtoğlugil" lakabına sahip sülaleler bile var köyümüzde...
...
bunlar tikel gözlemler elbette ve en iyisi bu kitabı temin edip okumak olacaktır bilimsel bazı sonuçlara ulaşmak için ama bu yeni ve ilginç kitap vesileyle oluşan bu kişisel hikayenin özet bir sonucu olarak kısaca "konya'da çok şükür kürt vardır" diyerek durumu özetleyebilirim.... birlikte sonsuza kadar var ve bir olma dileğiyle "konyalı kürt" dostlarım başta olmak üzere "karslı" "diyarbakırlı" "batmanı" "hakkarili" bütün dostlarıma, kendilerinden çok şey öğrendiğim ve halen her vesileyle hal hatır sorma sorma nezaketi gösteren bu kategorideki tüm öğrencilerime en iyi dileklerimle...


 Kitaptan bir bölüm okumak için tıklayınız.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

yaşar nezihe bükülmez, hayatı-şiirleri

  YASAR NEZIHE BÜKÜLMEZ (Yaşar Nezihe Hanım) (17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971) İstanbullu şair, altı yaşındayken annesini kaybeder. İzin almaksızın bir yıl süreyle okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kalır. Üç kez evlenir. Üç oğlundan ikisini yitirince, kendisini hayatta kalan tek oğluna adar. Küçük yaşta şiir yazmağa heveslenir. İlk şiirleri “Malumat ve Terakki” ile “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. İki kez intihara kalkışır. Şiirlerinde ekmek mücadelesini dile getirdi ve dönemin toplumsal sorunlarına eğildi. Ezilen insanların sorunlarını kendi sorunu olarak gördü; işçiye ve eylemlerine sahip çıktı ve bu nedenle işçi eylemlerini destekleyici şiirler de yazdı. Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Şiirlerine el konulan ilk kadın şairdir. Şiirleri Kadınlar Dünyası Dergisi'nde sıkça yayınlandı. Şarkılar da yazdı. 17 sene Esirgeme Derneği’ne iş işlemiş. Şark Eşya Pazarı’nda(1), Darphane'de çalışmış. Hi...

Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler

  Mehmet Dikkaya   Künye: Mehmet Dikkaya, “Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler”, Türk Yurdu , Ağustos 2023, ss. 16-22. Türkiye ekonomisinin yüz yılında birçok temel değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Sektörel ve yapısal bazda meydana gelen bu değişimin bir sonucu olarak yüz yıl sonunda ekonomik açıdan bambaşka bir manzara ortaya çıkmıştır. Yüz yıl öncesi ve yüz yıl sonrası karşılaştırmasında hayal edilen bir ekonomik yapının varlığından söz edilemez. Lakin içinden geldiğimiz coğrafya ve dezavantajlı bir başlangıç seti oluşturan tarihsel arka plan düşünüldüğünde bu manzara küçümsenmeyecek bir ilerlemeye tekabül etmektedir. Bu savı ispatlamak için evvela önceki yüzyıllardan kalan mirasa odaklanmak yerinde olacaktır. Osmanlı’dan Kalan Miras Osmanlı’nın klasik döneminde (1300-1600) iktisat ve siyaset dengesini koruyup geliştiren bir düzene sahip olduğu, toprak, esnaf sistemi ve ticaretin birey, toplum ve devletin ihtiyaçları arasında dengeyi kurmaya odak...

hayata bir mola olarak bayram

Nereye gittiği bilinmeyen ama inatla akmaya da devam eden hayat yolculuğunun önemli duraklarından birisi olarak bayramlar hep ilginç görünmüştür. Sadece yaşam için bir mola olması değildir bayramı cazip kılan. Aslında bizatihi hayatın önemli bir şahididir bayramlar. Çocukluk dönemlerimiz, gençlik yıllarımız, kendi ailemizi kurduktan sonra yaşadığımız dönemeçler hep bayramlar vesilesiyle hatırımızda kalmaya devam eder. Genelde bayramda alınan ışıl ışıl elbiseler, gıcır gıcır ayakkabılar, ilk servetlerimizi oluşturan harçlıklar, ilk kez karşılaştığımız akrabalarımız ve o günlere özel hazırlanmış enfes yemekler, baklavalar, börekler hep bayramların damaklarımızda bıraktığı tükenmez tatlardır. O sarmalar ki nazenin ellerde ince ince dokunmuş, o börekler ki yaprak yaprak döşenmiş, o baklavalar ki ince ince dilimlenmiş ve sevgilisiyle buluşmayı bekleyen körpe birer aşık gibiydiler. Arife günü ayakkabı alır ilk kez bayramda giymek üzere en kuytu yerde saklardık. Bir keresinde mahalleleri kola...