Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kovanağzı etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Söylem ile Eylem Arasında İnsan

İstisnasız her cuma sabahın erken saatlerinde huzur verici bir radyo programını sunan sunucunun anlattığı dini hikayelerin sesiyle uyanırdık. Tek bir radyo vardı ülkede ve o da "Allah var şimdi", tekel olmanın hakkını vermeye çalışırdı. Ya da biz öyle zannederdik. Büyülenmiş gibiydik çünkü oradan duyduklarımız karşısında. Pek çok ahlaki hikaye minik hafızalarımıza kazınırdı. Aslında o minik hafızalara, uzun ve zorlu geçen günlerin ve ayların saliseleri kazınmıştı adeta. Bitip tükenmek bilmeyecek günler yaşıyoruz diye düşünürdük. Şimdiki kuşakların evlenmek için bile erken gördükleri otuzlu yaşlara gelmiş insanlar gözümüzde baba veya dede gibi görünürdü. Hatta bir gün o yaşlarda esmer, bıyıklı ve tipi pek de düzgün olmayan bir adamı kızdırma gafletinde bulunmuştum da unutamadığım en büyük macera filminin başrol oyuncusu oluvermiştim birden. Mahallede seyyar satıcılık yapan bu adam, Yaşar Destici ve Rahmetli Yunus Zengin ve İbrahim Kandemir gibi arkadaşlarla top oynuyorken ters

Dünyanın Tüm Bayramları Geri Dönülmezdir!

Dünyanın Tüm Sabahları adlı ünlü film, sinema, müzik, estetik ve aşkı buluşturur. 17. yy sonlarında Fransa’da, sarayda başlayan filmde saray müzisyeni, büyük bir salonda kederli bir halde öğrencilerine ders verirken mutsuz bir ruh hali ile konuşuyor. Çok saygı duyduğu ustasından söz etmeye başlıyor. Büyük bir viyola sanatçısı olan ustası, karısının ölümünden sonra çiftliğindeki kulübede inzivaya çekilmiş halde iki kızıyla yaşamıştır. Bazen karısını yanında hayal eden, ona aşkını koruyan ustası, saraydan aldığı teklifi düşünmeden ilkeleri uğruna geri çevirir. Bu ilkeler, saray müzisyenliği yapmamak, müziği sarayın emrine sokmamak, müzikte şan-şöhret aramamak gibidir. Bir gün genç bir müzisyen gelir yanına ve onu eğitmeyi belli şartlarla kabul eder ama genç, ustasının ilkelerini çiğner ve saraya müzisyen olur. Film, günümüz insanına ve ahlaki tercihlerine atıfta bulunuyor, yaşama nasıl bir anlam vereceğimizle ilgileniyor. Ne için yaşadığımız veya çalıştığımızı, sanatı neden ve kim için y

Kovanağzı'nda bağ bozumu...

zamanı geri çevirmek mümkün olsaydı, yıkılmadan önce çatı katına çıkar ve bütün lüzumlu lüzumsuz hatıraları bagaja doldururdum. hatta benim lise kitaplarım ve dergilerim bile vardı çatıda. allah'tan eski transistörlü radyoyu kurtarmışım zamanında ve emin ellere teslim etmişim. her şeyi ile ilgilenmiştik o evin. sahra tuvaletin tekelinden kurtarmış ve banyoya bir klozet kondurarak büyük bir devrim yapmıştık. tabi öncesinde çamur sıvalı kerpiç cepheyi sıyırarak beton sıva yapıp fevkalade lüks bir konutumuz olduğuna inandırmıştık kendimizi. öncesinde "bizim evimiz altı taş, üstü kerpiç" diyerek sağlam bir evimiz olduğunu iddia ederdik oysa.  bir evin temelinin taştan olması, büyük bir zenginlik alametiydi o zamanlar. ve henüz betonarme devrimi icat edilmemişti. hatta ak parti kimsenin rüyasına bile girmemişti ve "inşaat ya rasulallah" naraları atacak bir müteahhit nesli bile türememişti.  kendi halimizde küçük kovanağzı caddesinde ikamet eden garibanlardık. ben oku

Konya'da Kürt Var mı?

imam hatip ortaokulda iken sınıfımıza aksanı bizden farklı iki çocuk geldi, biri kulu'dan diğeri cihanbeyli'den gelen kürt arkadaşlarımızdı bunlar. cihanbeyli'li olan ağabeyli köyünden diğer arkadaşımız kulu akyaka'dandı. aklımda nasıl kalmışsa köylerine kadar hatırlıyorum. cihanbeylili olan, ibrahim akyel adında karizmatik matematik öğretmenimizin hemşehrisi idi aynı zamanda. "kimse bize dokunmaz" diye düşünmüş olmalıyım ki cihanbeylili arkadaş, matematik sınavında yazılı kağıdımı göstermemi istedi sınav esnasında. ben de arka sıradan çok fazla çekiştirince "hır gür çıkmasın" diye sınav esnasında kağıdımı gösterdim. ertesi gün ibrahim hoca geldi ve farklı iki öğrenciden kağıtlarımızı karşılaştırmalarını istedi. sanırım bu öğrencilerden birisi de, sınıfın parlak öğrencilerinden ve hali hazırda selçuklu belediye başkanı olan, halen irtibat halinde olduğumuz ahmet pekyatırmacı dostumuz idi. konumuza dönersek; bizim adil sağ olsun bende noktasına kadar

Bir Hıdrellez Masalı

2 Mayıs 2018 Hıdrellez, eskiden özellikle çocukların dünyalarında bir heyecan uyandıran, coşku ve heyecan ile baharın gelişini temsil eden güzel bir dünlence günüydü. Rivayete göre, Hızır ile İlyas'ın birbiriyle buluştuğu günün anısına kurgulanmıştır. ...  İlk mektepte okuyan yetim çocuk, Konya’nın mütevazi mahallesi Kovanağzı'ndaki ev  lerinin önünde bir Hıdırellez günü boynu bükük oturuyordu. Aylardan mayıstı ve bahar gelmişti her yere.  Çocuk hayalleri ile başbaşa iken bir otomobil durdu evin önünde ve otuzlarında bir adam kafasını camdan uzatarak çocuğa seslendi.  - Çavuş ne yapıyorsun? Hadi annene söyle Apa Barajı'na pikniğe gidelim! Çavuş diye seslenirlerdi ona. Mehmet Çavuş lakabını taşıyan d edesinin adını taşıdığı için. Piknik teklifi yapan adam çocuğun öz amcasıydı ve amcanın teklifi yeğenin mutluluktan uçmasına yetmişti. Zira en son dört-beş yıl önce, babası hayata veda etmeden önce Çayırbağı'nda ailecek piknik yapmışlardı. Dünya küçülmüştü ve bir nokta halin