Ana içeriğe atla

Dünyanın Tüm Bayramları Geri Dönülmezdir!


"Dünyanın Tüm Sabahları" adlı ünlü film, sinema, müzik, estetik ve aşkı buluşturur. 17. yy sonlarında Fransa’da, sarayda başlayan filmde saray müzisyeni, büyük bir salonda kederli bir halde öğrencilerine ders verirken mutsuz bir ruh hali ile konuşuyor. Çok saygı duyduğu ustasından söz etmeye başlıyor. Büyük bir viyola sanatçısı olan ustası, karısının ölümünden sonra çiftliğindeki kulübede inzivaya çekilmiş halde iki kızıyla yaşamıştır. Bazen karısını yanında hayal eden, ona aşkını koruyan ustası, saraydan aldığı teklifi düşünmeden ilkeleri uğruna geri çevirir. Bu ilkeler, saray müzisyenliği yapmamak, müziği sarayın emrine sokmamak, müzikte şan-şöhret aramamak gibidir.

Bir gün genç bir müzisyen gelir yanına ve onu eğitmeyi belli şartlarla kabul eder ama genç, ustasının ilkelerini çiğner ve saraya müzisyen olur. Film, günümüz insanına ve ahlaki tercihlerine atıfta bulunuyor, yaşama nasıl bir anlam vereceğimizle ilgileniyor. Ne için yaşadığımız veya çalıştığımızı, sanatı neden ve kim için yaptığımızı etkili şekilde sorguluyor. Saray müzisyeninin tercihi olan para-şöhret yolundan hangimiz kolayca kaçabilirdik? Hangimiz sadece ilkelerimizin peşinden bu kadar rahatça gidebilir ve tavizsiz bir tavır alabilirdik hayatın içinde? Klasik müziğin sinema ile buluşmasının en görkemli örneklerinden olan film izlenmeye değer bir başyapıt kısaca.

Fotoğrafta enkazı görünen ev ise bizim Konya'da Kovanağzı mahallesindeki kırk yıllık sarayımızdı. İçinden usta müzisyenler çıkmadı ama güzel hatıralar, geleceği iple çekilen ve şen şakrak geçirilen bayramlar çıktı. Daha otuzlarında iken beş çocuğu ile bir başına kalakalmış bir kadıncağızın gayreti, azmi ve çocuklarını hayata hazırlama destanı yazıldı bu evde. Bahçede yetiştirilen ada tavşanlarına, avcılık yeteneklerini geliştirmek için bol malzemeye sahip kedilere ve daha başka bir çok canlı türüne mader oldu bu bahçeli ev.

Bahçesinde kıpkırmızı arap kızı ve kabuğu yağlı sapsarı enfes elmalar, kütür kütür lezzetli, evin çilekeş annesinin ifadesiyle hamıdatlılar (can eriği) vişneler, cevizler, palamutlar, kayısılar ve bilumum meyveler yetişti.

Maddi bir varlığı olmasa da bunlar içinde en önemli zaman dilimlerinden birisi de bayram sabahlarıydı. Önceleri beş erkek çocuğu ile bir annenin buluştuğu bu sabahlarda kısa bir süre sonra yengeler ve yeğenlerin de denkleme eklenmesiyle sayı bir hayli kabarmaya başladı. Haliyle üç oda bir mabeyin (salon) şeklinde tasarlanan bu eski tip eve sığmak gittikçe zorlaştı. Arife gününden alıp gözümüz gibi baktığımız iskarpin ayakkabılar, bazı bayram sabahlarında aniden ortadan kaybolurdu. Gece vakti davetsiz misafirlerin mahalleyi dolaştığını ve yeni-para edecek ne bulduysa alıp götürdüğünü anlardık. Uzun süre pencere demiri yaptırmaya karşı direnmiştik ama etraf kozmopolit bir hal alınca çaresiz kalıp teknolojinin (!) emrine boyun eğdik.

Önceden "altı taş-üstü kerpiç" diye tanımladığımız evimizin yapı malzemeleri zamanla deforme olmaya başlayınca kerpicin üzerine betondan bir sıva çektik ve kallavi yeşil-sarı bir renge boyadık. Artık tam bir malikane olmuştu gözümüzde. Tam kapının önünde bir pazar günü, yengemin elinde tuttuğu tepsinin içerisinde o haftanın Tercüman Çocuk dergisini gördüğüm anı ise asla unutmayacağım. Her halimle ilgilenen Lütfullah abimin, kutsal bir görev gibi görerek her hafta getirip bıraktığı bu çocuk dergisi, modern zamanların en popüler play station oyunundan bile değerliydi benim için.

Elbette fotoğraftan da anlaşılacağı gibi, bu hatırları süsleyen manzaranın yerinde yeller esiyor şimdi. Yukarıdaki Fransız filminden mülhem "dünyanın tüm sabahları geri dönülmezdir" sözü bende bu bayram zamanında böyle çağrışımlar yaptı.

Bayram sabahları da geri dönülmezdir. Yaşanır ama tadı damaklarda kalır. Minik bir kerpiç evde başlayan mütevazi hayatların sonunda kocaman salonlara sığmayacak kadar büyümüş aileler için sağlam sığınaklar olmaya devam eder. Şehrin öbür ucundan bayramlaşma için bir saat yürümeyi göze alarak ziyaret edilen büyüklerle birlikte ahirete irtihal eder. 

Şimdi ise zaman çok kısaldı. Teknoloji hayli gelişti ve bayramlar daha çok bireysel zevklere hitap etmek üzere sahil bölgelerine doğru akmaya meylettiriyor insanları. Buna rağmen kendi içinde kararlı bir dengenin sağlanacağı günler de gelecektir, eminim. 

Düşünceden ziyade duyguların hakim olduğu o eski zamanlardan günümüze miras kalan en önemli şey böyle bir umut olmalıdır...

Yorumlar

Emin dedi ki…
O evden; değerlerinden ödün vermeyen, ekonomi enstrümanının duayen virtüozü çıkmış.
mehmet tarık dedi ki…
estağfirullah! değerlerden ödün vermemeyi ve duayen virtüöz olmayı çok dilerim tanrı'dan...

Bu blogdaki popüler yayınlar

yaşar nezihe bükülmez, hayatı-şiirleri

  YASAR NEZIHE BÜKÜLMEZ (Yaşar Nezihe Hanım) (17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971) İstanbullu şair, altı yaşındayken annesini kaybeder. İzin almaksızın bir yıl süreyle okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kalır. Üç kez evlenir. Üç oğlundan ikisini yitirince, kendisini hayatta kalan tek oğluna adar. Küçük yaşta şiir yazmağa heveslenir. İlk şiirleri “Malumat ve Terakki” ile “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. İki kez intihara kalkışır. Şiirlerinde ekmek mücadelesini dile getirdi ve dönemin toplumsal sorunlarına eğildi. Ezilen insanların sorunlarını kendi sorunu olarak gördü; işçiye ve eylemlerine sahip çıktı ve bu nedenle işçi eylemlerini destekleyici şiirler de yazdı. Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Şiirlerine el konulan ilk kadın şairdir. Şiirleri Kadınlar Dünyası Dergisi'nde sıkça yayınlandı. Şarkılar da yazdı. 17 sene Esirgeme Derneği’ne iş işlemiş. Şark Eşya Pazarı’nda(1), Darphane'de çalışmış. Hi...

Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler

  Mehmet Dikkaya   Künye: Mehmet Dikkaya, “Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler”, Türk Yurdu , Ağustos 2023, ss. 16-22. Türkiye ekonomisinin yüz yılında birçok temel değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Sektörel ve yapısal bazda meydana gelen bu değişimin bir sonucu olarak yüz yıl sonunda ekonomik açıdan bambaşka bir manzara ortaya çıkmıştır. Yüz yıl öncesi ve yüz yıl sonrası karşılaştırmasında hayal edilen bir ekonomik yapının varlığından söz edilemez. Lakin içinden geldiğimiz coğrafya ve dezavantajlı bir başlangıç seti oluşturan tarihsel arka plan düşünüldüğünde bu manzara küçümsenmeyecek bir ilerlemeye tekabül etmektedir. Bu savı ispatlamak için evvela önceki yüzyıllardan kalan mirasa odaklanmak yerinde olacaktır. Osmanlı’dan Kalan Miras Osmanlı’nın klasik döneminde (1300-1600) iktisat ve siyaset dengesini koruyup geliştiren bir düzene sahip olduğu, toprak, esnaf sistemi ve ticaretin birey, toplum ve devletin ihtiyaçları arasında dengeyi kurmaya odak...

hayata bir mola olarak bayram

Nereye gittiği bilinmeyen ama inatla akmaya da devam eden hayat yolculuğunun önemli duraklarından birisi olarak bayramlar hep ilginç görünmüştür. Sadece yaşam için bir mola olması değildir bayramı cazip kılan. Aslında bizatihi hayatın önemli bir şahididir bayramlar. Çocukluk dönemlerimiz, gençlik yıllarımız, kendi ailemizi kurduktan sonra yaşadığımız dönemeçler hep bayramlar vesilesiyle hatırımızda kalmaya devam eder. Genelde bayramda alınan ışıl ışıl elbiseler, gıcır gıcır ayakkabılar, ilk servetlerimizi oluşturan harçlıklar, ilk kez karşılaştığımız akrabalarımız ve o günlere özel hazırlanmış enfes yemekler, baklavalar, börekler hep bayramların damaklarımızda bıraktığı tükenmez tatlardır. O sarmalar ki nazenin ellerde ince ince dokunmuş, o börekler ki yaprak yaprak döşenmiş, o baklavalar ki ince ince dilimlenmiş ve sevgilisiyle buluşmayı bekleyen körpe birer aşık gibiydiler. Arife günü ayakkabı alır ilk kez bayramda giymek üzere en kuytu yerde saklardık. Bir keresinde mahalleleri kola...