Ana içeriğe atla

Liderler (3): Kılıçdaroğlu



Prof. Dr. Zekai Özdemir

CHP Kılıçdaroğlu’nu bulmak için hiç zorlamamıştır. O piyasada kolay bulunan bir iktisadi eşya gibi siyasal piyasada kolay bulunacak bir tiptir.

Şuurlu vücutta henüz olgunlaşmamış fikri hüviyetinin yetersizliğiyle koşarak yürüyen adam, Kılıçdaroğlu. Harabe içinde gülen göz olmak, ümitvar olmak Kılıçdaroğlu gibi olmak gibi bir şeydir. Kılıçdaroğlu’nu CHP’nin muhalefet ateşinin olmayan ruhu sarınca kefen giyinmiş ölüye dönmüştür. Kılıçdaroğlu  Baykal’ın dağdağalı gecesinin uykulu çocuğu olarak siyasi arenada uyandığı bir gerçektir. Baykal muhasara altında olmasaydı Kılıçdaroğlu bu arenaya inemezdi, muhtemelen. Kılıçdaroğlu’nun bu arenaya inişi bir fetih değil, tam aksine CHP’nin bilmem kaçıncı devre esaretidir. Kılıçdaroğlu Genel Başkan olduğundan beri gelmeyecek baharın sıtmasına tutulmuş gibi bir hal içre yürümektedir.

Bu yeni CHP lideri ne Gazi’nin yarı gazisi ne de İnönü’nün yarı askeri gibi titriyor dense yanlış olmaz. Hesap uzmanları kurulunda öğrendiği dövülmemiş ve hiç eritilip saflaştırılmamış rakamlar arasında sıkışıp kalmış bir siyasi figür olan Kılıçdaroğlu, daha doğrusu rakamların sırrına eremediği için hazır renksiz, parçalı bir mozayiğin, ete kemiğe bürünmüş, görüntüsüdür denebilir. Böylece Kılıçdaroğlu elinde kurumuş sepetle CHP’nin siyaset bahçesinin sulamayı bilmeyen bahçıvanı olmuştur. Buna ilave olarak onun için bahçede gülün kahkahasını, bülbülün feryadını duymayan bir bahçıvandır benzetmesi yapmak yerinde olacaktır.

Kılıçdaroğlu iç duvarları baştan başa ideolojisi ölmüş odasının içerisinde, mumyalanmış heykel konumundadır. Ziyaretine gelenler törenlerde çelenk konulan heykelin fikirsiz ve ideolojisiz duruşuyla karşılaşmış gibi olurlar. Her seçimde kan kayıp etmesinin nedeni de bu olsa gerekir. Ürkek sevinçle çizilmiş minyatüre benzeyen Kılıçdaroğlu eski sosyal demokratların  sanat eserlerine bile benzememektedir.

Bütün hayatının yarısı  Hesap Uzmanları Kurul geri kalan yarısı SSK makam kapalı odasında geçen Kılıçdaroğlu siyasete atılıp kadim bir siyasi partinin genel başkanı olunca  kendini birden bire ışık almış avize sanmaya başlamıştır. Henüz Ankara’nın Bağları oyun havası eşliğinde siyasi oyunlar nasıl oynanırı bilmezken, Baykal’a kurulan oyunla kendi oyun kurucu konuma gelmiştir. Bir başka ifadeyle muhalefet lideri olmuştur. Bilindiği gibi muhalefet, iktidar partisinden daha çok  alternatif ve rasyonel proje ürettiği takdirde muhalefet yapar ve iktidarı ele geçirmeye çalışır. Meclisteki milletvekili sayısının ikincil çokluğundan değil, siyasi proje ile muhalefet yapılır. Henüz siyasetin ne olduğunu anlamadan Genel Başkan olan Kılıçdaroğlu’nun bu tarz bir siyaset yapması beklenmemelidir. Üstüne üstlük siyasetin atölyesini gayet iyi bilen Tayyip iktidarına muhalefet üretilmesini beklemek CHP iktidar hayaline benzer bir hayaldir. Bu bağlamda Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olmasını CHP  için tarihsel kırılma noktası olarak değerlendirmek gerekir. Kendisinin hususi iklimi olan bir iç deniz gibi gören CHP’nin başına siyasi yüzmeyi yeni öğrenen birinin getirilmesi önce CHP için sonra Türk siyaseti için bir kayıp olmuştur. Çünkü muhalefet etmeyi bilmeyen iktidara aday olamaz. Hatta iktidarı bilmeyen muhalefet nedir bilemez. Muhalefet polemik üretmekle söz demagojisi yapmakla olmaz. Kaldı Kılıçdaroğlu bunları dahi yapabilecek espri zekası yoktur. Hal böyle olunca bu muhalefet yapısıyla Kılıçdaroğlu her dem  genel Başkan kalmaya mahkûmdur. Baykal’ın zaaflarının CHP’yi yarı hasta konuma getirmesinin yanına Kılıçdaroğlu’nun gizli ürpermelerle dolu tereddütler içeren muhalefet liderliği birleşince, CHP kurucuydum dediği yerden gün ve gün uzaklaşmıştır.

Kılıçdaroğlu’nu genel Başkan yapan güçler önce vapur hatta uçak dumanına benzeyen konuşma tarzını olan birini genel Başkan yapmamalıydılar. Dahası o güç hitabet sanatını bilen CHP seçmenin kayıp olan heyecanını diriltecek ses tonuna sahip birini arayıp bulmalı ve onu genel Başkan yapmalıydı. Bir başka ifadeyle Kılıçdaroğlu hariç herkesi yapabilirdi ve belki de yapsaydı CHP daha başarılı olabilirdi. Burada bir şeyi hatırlatmakta fayda vardır. TİP kurulurken, kurucular kurulu lider arayışına girmiş ve yukarda yazılan özelliklere sahip kim var diye araştırmaya gitmişlerdir. TİP bir ideoloji partisi olduğu için etkileyici konuşan lider özelliğinin yanına birde ideolojiyi bilmesinin gerektiğini dikkatte almışlardır. Sonunda Aybar’da karar kılınmıştır. İşçi Partisinin ilk seçimlerde on beş milletvekili ile Türkiye’nin o günkü şartlarında meclise girmesinin arkasında Aybar’ın payının olduğu asla inkar edilemez. Bu açıdan bakılınca hitabet kabiliyeti yüksek, CHP ideolojisinin özünü akademik ve pragmatik olarak bilen Baykal’dan daha üstün yetenekleri olan birinin genel Başkan seçilmesi gerekirken Kılıçdaroğlu’nun tercih edilmesi de düşüncüdür. Hatta Tayyip’in, Baykal’ı gizliden gizliye ikna ederek benim karşıma güçlü bir muhalefet lideri olmayacak birini getir demesiyle mi Kılıçdaroğlu seçilmiştir diye rasyonel akla bir soruda gelmektedir. Olabilir mi? El cevap. Siyasette her şey mümkündür. Şayet böyle ise Tayyip, iktidarı dizayn etmeden önce muhalefeti dizayn etmeyi iyi öğrenmiştir diye bir yorum yapılabilir. Bir başka söyleyişle Tayyip, iktidarı yönetmek için muhalefeti kontrol etmelidir tespiti tam ve yerinde yapmış, karşısında güçsüz bir muhalif liderle siyasi geleceğini garantilemiştir denebilir. Bu noktada bir tespit daha yapılabilir. Tayyip Apo’nun entellektüel terörist olarak rakibi konumuna doğru giden Demirtaş’ı da Apo ile anlaşarak cezaevine sokmuş olabilir mi? El cevap. Olabilir. Çünkü bilinmektedir ki siyasette iktidarda kalmak ve iktidarını korumak için her şey olabilir.

Eski CHP medeniyeti hakkında söylenecek çok şey olmasına rağmen Kılıçdaroğlu dönemine ait söylenecek bir şeyin olmaması ilginç değil mi? Çünkü Türk siyaseti Kılıçdaroğlu ile birlikte ehemmiyetini kayıp etmiş bir CHP  ile karşı karşıya kalmıştır. Sarhoşlaşan CHP münevverleri bu gerçeğin farkına ne zaman varırlar bilinmez ama Türk seçmeni farkına varmış ki, onu iktidardan gün ve gün uzak tutmaktadırlar. Bu bağlamda CHP’nin kendi kendini okumasının zamanı gelmiştir denilebilir. Aksi takdirde CHP ibadete kapısı açılmayan eski bir tapınağa dönecektir. Hatta Türk siyasetinin eski bir bakiyesi konumuna düşecektir denilse daha gerçekçi bir şey söylenmiş olunur. Kılıçdaroğlu ile birlikte  “örtülü bir taraf” haline gelen CHP’nin önüne açacak yeni lidere ihtiyacının olduğu açıktır.

CHP geçmiş siyasi hatırayla geçinen bir siyasi kurum haline gelmişse Kılıçdaroğlu’nun bunda açık ve net katkısı çoktur. Bu gün şhalen ayakta olması hatıralarına hasretin tabi sonucu olarak görüşmelidir.

CHP’nin halka verdiği ideolojik haz bile kayıp olmuştur denebilir. İdeolojisiz  kalan CHP Kılıçdaroğlu döneminde tüyleri yolunmuş tavuğa dönmüştür. Kılıçdaroğlu CHP’yi  hiç bir şeyin sembolü olmayan bir parti yapmıştır. CHP arkasından, Atatürk’ün çekildiği bir parti haline gelmişse, bunun sorumlusu CHP’nin ihtilal sonrası başına gelen liderler sayesindedir. Bu yıllardan itibaren CHP’de ne üslup ne de sol kültür kalmıştır. CHP yoğurtçu parkında yoğurt satan ile İstanbul gecelerinde sokaklarda boza satan satıcıların seslerinin karışımı bir sesle nutuk atan liderlerin eline düşmüştür. Bu haliyle CHP, özgün olmaktan çıkmış ve partiler dışı bir parti olmuştur. CHP zamanın farklılaşması halinde hükümlerinde farklı olacağının gerçeğini dahi göremeyip halen eski usul siyaset peşinde ise bu Kılıçdaroğlu’nun ufuksuzluğundandır. En devletçi ufuktan en anti- devletçi ufka doğru savunulan CHP Milliyetçiliği bile Atatürk milliyetçiliğine indirgemiştir. Siyasetini başka vasıtalarla devam edemeyeceğini anlayan CHP PKK’lı teröristleri meclise sokarak var olmaya çalışmıştır. Tayyip, din sevicilikle iktidara gelirken, CHP din düşmanlığıyla iktidara gelemiyor. Dinin iktidar için kullanılması siyasi tarih de ilk kez bu kadar ön plana çıkmıştır. Din merkezli siyaset ve ticaret, Türk insanını gölge ile hakikat arasında bırakmıştır dense yanlış olmaz. Türk insanı Platon’un mağara alegorisine sokanlar aslında dini mağaraya soktuklarının farkında bile değiller. Şimdi Türkiye’nin asıl sorunu Tayyip ve Kılıçdaroğlu’nun mağaraya soktuğu dini mağaradan nasıl çıkarılacağı sorunudur? Hatta her ikisinin hükümsüz kılıp mağaraya soktuğu diğer kurumları, özellikle devlet kurumu nasıl çıkarılacağı en büyük sorun olmuştur. Kısaca Türkiye’nin ve Türk insanının sorunu Tayyip ve Kılıçdaroğlu sorunudur dense her sorun özetlenmiş olur. Bahçeli’nin bu sorundaki yeri bu cümleden sonraki cümlede daha iyi anlaşılacaktır. Kılıçdaroğlu, CHP’yi çoğunluktan kalabalığa getirip iktidardan uzaklaştırırken, Tayyip, AKP’yi kalabalıktan çoğunluğa getirdiği için iktidar etmiştir. Bahçeli ise kalabalığı ve çoğunluğu sayılara (keyfiyete) indirgediği için bir Kılıçdaroğlu’yla bir Tayyip’le ittifak yaparak arafte kalmıştır denebilir.

Kılıçdaroğlu, CHP’yi Yahya Kemal’in “gemiler geçmeyen bir ummandan” ziyade, Haşim’in mısraındaki “altın türü sonbahara uygun, muhalefet dalında “düşünen bir kuşa” benzetmek daha uygun gibi durmaktadır. Kılıçdaroğlu’nun tüm siyasi hayatına bir ağıt yakmak son derece zordur. Çünkü, çocukluğu hakkında derin bir bilgi mevcut değildir. Bilindiği gibi liderlik, çocuklukta elde edilen hayat tarzının sınırlarını kırmakla başlar. Bu nedenle Kılıçdaroğlu’nun (veya bütün liderlerin) asil ve asi ruhlu olup olmadıklarını anlamak için çocukluk dönemine inilmesi şarttır.

Cumhuriyet’in yaklaşan yüzüncü yıl dönümünde bu siyasi liderle girilmesi CHP için önemli bir kayıptır. Çünkü Cumhuriyetin yüzüncü yıldönümü sadece tarihte olmuş bir işi kutlamak demek değildir. Onu kurulduğu dönemdeki kurucuların şuurlarına ulaşılmadığı ve anlaşılmadığı takdir, evli bir çiftin evlilik yıl dönümünü kutlamak gibi bir hatıraya kutlamaya dönüşür. Bu nedenle CHP, Cumhuriyetin yüzüncü yıldönümüne yönelik sosyolojik bir çalışma yapması gerekir. Çünkü Cumhuriyet’in yıl dönümü kutlamak aslında bir medeniyetin dönüşümünü kutlamaktır. Bu kutlamanın manası, “kuruluşun manasına” uygun olmalıdır. Lider ile siyasi parti arasındaki hikaye, at ile binicisi, uçak ile kaptan pilot arasındaki hikayeden farklı olmalıdır. Bu fark hem liderden hem de siyasi kurumun taraftarından kaynaklanmaktadır. Bu anlamda eski CHP taraftarlarıyla CHP’nin yeni taraftarlı birinden çok farklı olduğu için mevcut liderlerde farklıdır. Yani partiyi farklı kılan lider değil, lideri farklı kılan taraftarlarıdır. Bu bağlamda Kılıçdaroğlu muhalefet lideri yapacak şey CHP taraftarlarının muhalif gücüdür. CHP seçmeninde böyle bir güç olmadığı için, liderinde güçlü olması beklenemez. 

Yani CHP’nin içine düştüğü boşluğun sebebi sadece liderin, lidersizliğinde değil, seçmeninin seçmen olmamasında aranmalıdır. Bilindiği gibi şeyh uçmaz mürit uçurur. Bu meyanda lideri lider yapan seçmenler olmalıdır. Dolayısıyla CHP’nin seçmeni seçmen olmadığı için liderde lider olamamaktadır. Lideri renksiz ve şekilsiz yapan, seçmeninin renksiz ve şekilsiz olmalarıdır. CHP’nin lider-seçmen arasındaki şuur ve bilinç spor takımı ve taraftarı arasındaki bağ derecesinde bile değildir. Bu CHP’nin aşması gereken ciddi bir sorundur. 

CHP sessizler imparatorluğunun  kalesi, Kılıçdaroğlu ise sessizler imparatorluğunun dilsiz imparatoru olmuştur denebilir. Gezi parkı olaylarına CHP’nin sessiz eylemi denilse doğru olur. Bir başka ifadeyle zihnin hareketsiz bedenin hareketli, dilin hareketli sesin sessiz olduğu bu eylemde CHP’nin ruh halini yansıtmış denilse yanlış olmaz. Ancak, Kılıçdaroğlu’nun ufkunun bu noktalara uzamadığı netken, bunları beklemek de beyhude bir hayaldir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

yaşar nezihe bükülmez, hayatı-şiirleri

  YASAR NEZIHE BÜKÜLMEZ (Yaşar Nezihe Hanım) (17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971) İstanbullu şair, altı yaşındayken annesini kaybeder. İzin almaksızın bir yıl süreyle okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kalır. Üç kez evlenir. Üç oğlundan ikisini yitirince, kendisini hayatta kalan tek oğluna adar. Küçük yaşta şiir yazmağa heveslenir. İlk şiirleri “Malumat ve Terakki” ile “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. İki kez intihara kalkışır. Şiirlerinde ekmek mücadelesini dile getirdi ve dönemin toplumsal sorunlarına eğildi. Ezilen insanların sorunlarını kendi sorunu olarak gördü; işçiye ve eylemlerine sahip çıktı ve bu nedenle işçi eylemlerini destekleyici şiirler de yazdı. Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Şiirlerine el konulan ilk kadın şairdir. Şiirleri Kadınlar Dünyası Dergisi'nde sıkça yayınlandı. Şarkılar da yazdı. 17 sene Esirgeme Derneği’ne iş işlemiş. Şark Eşya Pazarı’nda(1), Darphane'de çalışmış. Hi...

Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler

  Mehmet Dikkaya   Künye: Mehmet Dikkaya, “Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler”, Türk Yurdu , Ağustos 2023, ss. 16-22. Türkiye ekonomisinin yüz yılında birçok temel değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Sektörel ve yapısal bazda meydana gelen bu değişimin bir sonucu olarak yüz yıl sonunda ekonomik açıdan bambaşka bir manzara ortaya çıkmıştır. Yüz yıl öncesi ve yüz yıl sonrası karşılaştırmasında hayal edilen bir ekonomik yapının varlığından söz edilemez. Lakin içinden geldiğimiz coğrafya ve dezavantajlı bir başlangıç seti oluşturan tarihsel arka plan düşünüldüğünde bu manzara küçümsenmeyecek bir ilerlemeye tekabül etmektedir. Bu savı ispatlamak için evvela önceki yüzyıllardan kalan mirasa odaklanmak yerinde olacaktır. Osmanlı’dan Kalan Miras Osmanlı’nın klasik döneminde (1300-1600) iktisat ve siyaset dengesini koruyup geliştiren bir düzene sahip olduğu, toprak, esnaf sistemi ve ticaretin birey, toplum ve devletin ihtiyaçları arasında dengeyi kurmaya odak...

hayata bir mola olarak bayram

Nereye gittiği bilinmeyen ama inatla akmaya da devam eden hayat yolculuğunun önemli duraklarından birisi olarak bayramlar hep ilginç görünmüştür. Sadece yaşam için bir mola olması değildir bayramı cazip kılan. Aslında bizatihi hayatın önemli bir şahididir bayramlar. Çocukluk dönemlerimiz, gençlik yıllarımız, kendi ailemizi kurduktan sonra yaşadığımız dönemeçler hep bayramlar vesilesiyle hatırımızda kalmaya devam eder. Genelde bayramda alınan ışıl ışıl elbiseler, gıcır gıcır ayakkabılar, ilk servetlerimizi oluşturan harçlıklar, ilk kez karşılaştığımız akrabalarımız ve o günlere özel hazırlanmış enfes yemekler, baklavalar, börekler hep bayramların damaklarımızda bıraktığı tükenmez tatlardır. O sarmalar ki nazenin ellerde ince ince dokunmuş, o börekler ki yaprak yaprak döşenmiş, o baklavalar ki ince ince dilimlenmiş ve sevgilisiyle buluşmayı bekleyen körpe birer aşık gibiydiler. Arife günü ayakkabı alır ilk kez bayramda giymek üzere en kuytu yerde saklardık. Bir keresinde mahalleleri kola...