Ana içeriğe atla

Türkiye'nin Paradoksları


İktisatta bir kaç paradoks vardır. Tasarruf, Leontief ve Metzler bunlardan bazılarını oluşturur. Lakin konu Türkiye olunca bu teorik söylemler, paradokslarımız açısından en ufak bir önem bile arzetmiyor. 

Ha! Paradoks ne midir? 

- Çelişki 

- Samimiyetsizlik

- Münafıklık

- Gerçeklikten ayrışmışlık

- Açıklayıcılıktan uzaklaşmışlık

- Kokuşmuşluk ama pir-ü pak imiş gibi rol kesmişlik

- Kirlenmişlik ama nezafet abidesi kesilmişlik...

Liste uzar gider ama sanırım konu anlaşılmıştır. "Ey inanmışlar! Neden yapmadığınız veya yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz" der oysa Kutsal Kitap (61/2).

Şimdi, başka hiç bir şeye bakmadan sadece izlenmemesi gereken bu davranış üzerinden gidecek olursak, nereye doğru bir yolculuk halinde olduğumuz rahatlıkla anlaşılmaz mı?

- Öğretmen, kopya çekmemeyi öğütler ama genellikle ömründe en az bir kez bu fiili irtikâp etmiştir.

- Hakim, adaletten ayrılmayacağına yemin etmiştir ama eş-dost-hemşericilik vs hatırına bunu en az bir kez ihlal etmiştir.

- Savcı, devlet (veya toplumu bir arada tutmaya yardımcı olan herhangi bir mekanizma) adına hareket etmeye ant içmiştir ama en az bir kez nefsinin peşinde koşmuştur.

- Bakkal, teraziyi doğru tartmaktan söz eder ama müşteri arkasını döner dönmez bir operasyon yapma ihtimalini kovalar.

- Anne, çocuklarını canından çok sevdiğinden söz eder. Velakin onlar tarafından bir miktar sorgulanmaya başlandığında hemen rekabet güdüleri ile hareket ediverir.

- Baba, ailenin direği olduğunu düşünür ama ilk alternatifte aklı ve duyguları başka limanlara kayıverir.

- Bürokrat, atanmış bir kişi olarak halka hizmet ettiğini iddia eder ama malın asıl sahibi imiş gibi Vatandaşa caka satmaktan asla geri durmaz.

- Siyasetçi, namusu ve şerefi üzerine yemin ederek göreve başlar ama bu iki kavramın en fazla ayaklar altına alındığı bir mesleği icra ediyor olmaktan rahatsızlık duymaz. Üstelik tekrar seçilmek için liderine olmadık yağcılık ve yalakalıklar yapmakta bir sakınca görmez.

- Din adamı, dürüstlük, sade yaşama, dünyaya tamah etmeme gibi kutsal temaları sürekli işler. Amma velakin, çıkarları söz konusu olunca bu temaları hızla terk ediverir.

- Dünya Bankası'nın İnsani Gelişme Raporuna göre, en fazla "dindar neslin" yetişmiş olduğu varsayılan son dönemin sonunda (2014) Türkiye'deki insanların sadece %8'i birbirine güveniyormuş. Bu oran ateizmin en yaygın olduğu ülkelerde bile %30'larda iken bizde neden böyledir?

- Samimiyet ve güven yoksa bir toplumda, burası hiç abad olur mu? Dünya uygarlığına, bilim ve teknolojisine yaptığımız katkı bu kadar az iken, o çok övündüğümüz değerlerimiz de ayaklar altında ise ha erdoğan olmuşsunuz bu fani dünyada ha geçdoğan, farkeder mi? Ha hasanoğlu imişsiniz, ha davudoğlu veya kılıçdaroğlu, ne anlam ifade eder? Ha çulsuz bir kul imişsiniz ha bağlı bahçeli, bir zenginlik olur mu? Sizi bu sistem biçimlendirmişse, bağlamadan başka bir şey çalmıyor olmanıza da fazla bel bağlamamak gerekmez mi?

- Yeni bir şeyler arayıp yeni ve samimi şeyler söylemek zamanı gelmedi mi? Ya da bir dine inandığını iddia edenlerin 57/16 sırrına tekrar ermeleri, inanmayanlarınsa insanlığın ortak erdemlerine sarılmalarının zamanı...

17 Mayıs 2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

yaşar nezihe bükülmez, hayatı-şiirleri

  YASAR NEZIHE BÜKÜLMEZ (Yaşar Nezihe Hanım) (17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971) İstanbullu şair, altı yaşındayken annesini kaybeder. İzin almaksızın bir yıl süreyle okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kalır. Üç kez evlenir. Üç oğlundan ikisini yitirince, kendisini hayatta kalan tek oğluna adar. Küçük yaşta şiir yazmağa heveslenir. İlk şiirleri “Malumat ve Terakki” ile “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. İki kez intihara kalkışır. Şiirlerinde ekmek mücadelesini dile getirdi ve dönemin toplumsal sorunlarına eğildi. Ezilen insanların sorunlarını kendi sorunu olarak gördü; işçiye ve eylemlerine sahip çıktı ve bu nedenle işçi eylemlerini destekleyici şiirler de yazdı. Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Şiirlerine el konulan ilk kadın şairdir. Şiirleri Kadınlar Dünyası Dergisi'nde sıkça yayınlandı. Şarkılar da yazdı. 17 sene Esirgeme Derneği’ne iş işlemiş. Şark Eşya Pazarı’nda(1), Darphane'de çalışmış. Hi...

Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler

  Mehmet Dikkaya   Künye: Mehmet Dikkaya, “Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler”, Türk Yurdu , Ağustos 2023, ss. 16-22. Türkiye ekonomisinin yüz yılında birçok temel değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Sektörel ve yapısal bazda meydana gelen bu değişimin bir sonucu olarak yüz yıl sonunda ekonomik açıdan bambaşka bir manzara ortaya çıkmıştır. Yüz yıl öncesi ve yüz yıl sonrası karşılaştırmasında hayal edilen bir ekonomik yapının varlığından söz edilemez. Lakin içinden geldiğimiz coğrafya ve dezavantajlı bir başlangıç seti oluşturan tarihsel arka plan düşünüldüğünde bu manzara küçümsenmeyecek bir ilerlemeye tekabül etmektedir. Bu savı ispatlamak için evvela önceki yüzyıllardan kalan mirasa odaklanmak yerinde olacaktır. Osmanlı’dan Kalan Miras Osmanlı’nın klasik döneminde (1300-1600) iktisat ve siyaset dengesini koruyup geliştiren bir düzene sahip olduğu, toprak, esnaf sistemi ve ticaretin birey, toplum ve devletin ihtiyaçları arasında dengeyi kurmaya odak...

hayata bir mola olarak bayram

Nereye gittiği bilinmeyen ama inatla akmaya da devam eden hayat yolculuğunun önemli duraklarından birisi olarak bayramlar hep ilginç görünmüştür. Sadece yaşam için bir mola olması değildir bayramı cazip kılan. Aslında bizatihi hayatın önemli bir şahididir bayramlar. Çocukluk dönemlerimiz, gençlik yıllarımız, kendi ailemizi kurduktan sonra yaşadığımız dönemeçler hep bayramlar vesilesiyle hatırımızda kalmaya devam eder. Genelde bayramda alınan ışıl ışıl elbiseler, gıcır gıcır ayakkabılar, ilk servetlerimizi oluşturan harçlıklar, ilk kez karşılaştığımız akrabalarımız ve o günlere özel hazırlanmış enfes yemekler, baklavalar, börekler hep bayramların damaklarımızda bıraktığı tükenmez tatlardır. O sarmalar ki nazenin ellerde ince ince dokunmuş, o börekler ki yaprak yaprak döşenmiş, o baklavalar ki ince ince dilimlenmiş ve sevgilisiyle buluşmayı bekleyen körpe birer aşık gibiydiler. Arife günü ayakkabı alır ilk kez bayramda giymek üzere en kuytu yerde saklardık. Bir keresinde mahalleleri kola...