Ana içeriğe atla

Siyasal Kognetif Ahenksizlik







Prof. Dr. Zekai ÖZDEMİR

İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi

Giriş

Bilişsel uyumsuzluk veya kognatif ahenksizlikte denilen olgu, bireyin karar vermesi sonrasında yaşadığı psikolojik olarak rahatsız edici bir durumu ifade etmek için kullanılır. Bilindiği gibi bütün bireyler, tüm eylem ve davranışları, bilinçli ya da bilinçsiz olarak bir karar verme işleminde bulunurlar. Karar verme davranışı, insan hayatının her devresinde vardır. Bu nedenle, bilişsel uyumsuzlukta bireylerin hayatlarının her aşamasında görülme olasılığı  yüksektir.


Seçmen olarak bireyin veya siyasal kurumların inandığı şey ile bu inanca karşı çıkan bilginin tutarsızlığı nedeniyle ortaya çıkan ve psikolojik olarak rahatsız edici bir durum olan "Siyasal Bilişsel Uyumsuzluk" olarak isimlendirmek mümkündür. Bilişsel uyumsuzluk teorisini sosyal psikolog Leon Festinger’in tarafından geliştirilmiştir. Bu teori, sosyal psikoloji tarihinin en önemli ve etkili teorilerden biri olarak kabul edilmektedir.


Bu çalışmayla siyasal kurumun davranışı da alternatif kararlar arasından seçim yaparak karar vermeyi gerektirdiği için siyasi kurumun liderlerinin davranışlarının nedenleri bu teori ışığında anlatılmaya çalışılacaktır.Bir başka söyleyişle, çalışmanın amacı, önce teorinin ortaya çıkışını ve temel kavramlarını tanımlayarak teorinin anlaşılmasını sağlamak, siyasal partinin ideolojisiyle liderinin davranışı arasındaki kognitif ahenksizliği teorik ve ampirik olarak ortaya koymaya çalışmaktır.


Bireylerin kendiyle olan kognetif ahenksizliğe benzer ahenksizlik seçmenlerde ve siyasi parti ve siyasi liderler de olması mümkündür. Bu çalışmanın gayesi de gerek seçmenlerin gerekse siyasi kurum ve liderlerinin düşebileceği (veya düştüğü) bu kognetif ahenksizliği ortaya koymaktır. 


1-Kognetif Ahenksizlik Kavramı


Kognitif kelimesi, Fransızca'dan Türkçe’ye geçmiş bir kelimedir.Kognitif kelimesi bir tıp terimidir ve kısaca "bilişsel" olarak açıklanabilir. Kognitif kelimesinin daha geniş anlatımı ise, “anlama ve idrak etme yeteneğine dayalı olan” demektir. Tüm zihinsel işlevler yani dikkat, toplama, kavrama, anlama ve değerlendirme gibi tüm bu işlevler kognitif terimi ile anlatılır. Kognitif kavramı ile anlatılmak istenen şey; insanın davranışları, düşünceleri, durumu ve biyolojisiyle ve fiziksel haliyle bir bütün veya bir ahenk içinde oluşudur. 


Bilişsel uyumsuzluk teorisi veya kavramı ise, bireyin uyumlu ve tutarlı zihin yapısına ulaşma amacını ele alan tutarlılık kuramlarının bir parçası olarak görülebilir. Bilişsel sistemdeki tutarsızlıklardan kaynaklanan motivasyonel sonuçların inceleyen bir teoridir. Biliş ve teşvik ettiği motivasyon arasındaki bağlantı, insanların tutum ve davranışları arasındaki ilişkiler üzerine getirdiği değişim ve katkıyla, geniş bir uygulanabilirlik alanına sahiptir.Bu bağlamda siyasi kurum, siyasi lider ve seçmen de bu alana dahil olduğu söylenebilir.


Bilinçsel (Kognitif) ahenksizlik ise, bir kimsenin kendi zihni muhtevasına ait unsurlar arasında kendi hareket ve söylevleri arasındaki ahenksizliklerden doğan ihtilâflardır. Kısaca söylenmek istenirse, şahsın kendi içindeki kendi zihniyle olan ihtilâfı olarak söylenebilir. Bu gün ki ifadeyle kendi zihni değerlerine, kendinin uyumsuzluğu sonucu ortaya çıkan ihtilâf veya çatışmadır. Bunu bireyin kendi kendini sorgulamasıyla karıştırmamak gerekir. Kognitif ahenksizlik bir manada zihnine hakim olan düşüncelerle bireyin savaşıdır. Bir başka ifadeyle bireyin inandığı şey ile bu inanca karşı çıkan bilginin tutarsızlığı nedeniyle ortaya çıkan ve psikolojik olarak rahatsız edici bir durum olan "bilişsel uyumsuzluk" teorisi olarak tanımlamak mümkündür. Bilişsel uyumsuzluk teorisi, sosyal psikoloji tarihinde en önemli ve etkili teorilerden biri olarak kabul edilmektedir.


Kognetif ahenksizlik, bilişsel çelişki veya bilişsel tutarsızlık olarak ta açıklanabilir. Nazariye veya kuram, bireyin zihninde oluşan ve birbiriyle ilişkili iki bilişsel durum arasındaki uyumsuzluğu açıklar. Bilişsel uyumsuzluk, kişinin birbiriyle tutarsız iki ya da daha fazla biliş’e (bilgi parçaları) sahip olması sonucu ortaya çıkan psikolojik rahatsızlık durumu olarak tanımlanabilir. Uyumsuzluğa neden olan tutarsız düşüncelere sahip olunduğunda birey kendi duygularıyla yüzleşmek gereğini hisseder. Bu da bireyi, kendi düşüncelerini rasyonalize etmenin yollarını armaya iter.


Kognetif ahenk veya ahenksizlik terimleri yerine uyum veya uyumsuzluk terimlerini de kullanmak mümkündür.Ahenk ve ahenksizlik terimleri, kişinin kendisi, davranışları ve çevresi hakkında bildiği şeyleri ifade eden bilişler yani "bilgi"lerdir. Bu ögelerden bazıları, bireyin yapmak istedikleri ve hissettikleridir. Diğer bilgi unsurları ise bireyin yaşadığı çevreyle ilgilidir. Örneğin hangi olay neye yol açar, ne tatminkâr ya da acı vericidir, önemsiz veya önemlidir gibi.Tıpkı yağmurun yağışı zengin insanlar için zevk verirken çiftçiler için bereketi ifade etmesi gibi.


Siyasal kognetif ahenksizlik daha açık bir şekilde tanımlamak gerekirse “söylenen sözlerin birbirini tutmaması, paradoksu olarak, tanımlamak mümkündür. Bu yönüyle bu kavram, düşünceler arasında tartışmaya açık, kesin bir yargı içermeyen karşıtlık olarak bilinen çelişki kavramının içeriğine çok yakın bir kavram olarak  benzetebilinir.


SİYASİ SÖYLEV VE KOGNETİF AHENKSİZLİK


Siyasal kognetif ahenksizlik iki temel hipotezi; (1) psikolojik olarak rahatsız edici bir söylev uyumsuzluğu ortaya çıkması halinde, liderler (veya taraftarlar) söylev uyumsuzlukları azaltmaya ve hatta "uyum"a motive olmaya çalışacaklardır.Siyasal söylevin uyumsuzluğu veya ahenksizliğinin yani bilişler arasındaki söylev tutarsızlığının doğurduğu ilişkilerin var olması hali, kendi başına motive edici bir faktör olarak kabul edilir. Bilişsel uyumsuzluğun azaltılması motivasyonu şu örnekle daha iyi açıklanabilir. Bilindiği gibi açlık, açlığı azaltmaya yönelik nasıl bir davranışa yol açıyorsa, siyasal uyumsuzluğun olması durumunda da, uyumsuzluğun azaltılmasına yönelik böyle bir yol açabilir. (2) Bununla birlikte siyasal uyumsuzluk olduğunda lider, bunu azaltmaya çalışmanın yanı sıra,  kendi uyumsuzluğunu artıracak durum ve bilgileri aktif olarak önleyecek yol ve söylevler geliştirebilir.


Bilişsel uyumsuzluk problemi siyasal alternatiflerin cazibesinin farklılaşmasına yol açan bilişsel sürecin ancak kararın verilmesinden sonra ortaya çıkar. Seçmenin siyasal partiye oy verme kararı sonrası durum, karar öncesi durumdan dinamik olarak farklıdır ve karar öncesi durumla yakından ilişkilidir. Seçmen ve siyasi liderin, karar verdikten sonra var olan uyumsuzluk miktarı, lider ve seçmenin bu kararla tutarsız olduğunu bildiği şeylerin doğrudan fonksiyonudur. Karardan önce tutarsızlık ne kadar büyük olursa sonrasında uyumsuzluk o kadar büyük olur. Dolayısıyla kişi siyasi kararını vermekte daha fazla zorluk yaşar, daha sonra ise kararını rasyonalize etme yani uyumsuzluğu azaltma eğilimini artırır. Siyasi kararı verme öncesinde kişinin alternatifler ile ilgili bilgi toplama ve değerlendirme faaliyetleri tarafsız ve objektiftir demek eksik olur. Şayet karar öncesi sürecinde "tarafsız" ve "objektif" ise bu onun rasyonel olduğunu ve değerlendirmelerinde alternatifler lehine veya aleyhine önyargı içermediğini ifade eder.


Siyasi seçmen, liderin söylevine “iyi bir söylevdi” dediği zaman o söyleve bir kalite (keyfiyeti) atfetmiş olmaktadır.Bu bir anlamda siyasi söyleve iyi diyen seçmenler, aslında kendi duygularını da belirtmiş olurlar. Ayrıca liderin söylevi  seçmenlerine bir anlamda bu şekilde davranmalarının iyi olacağı şeklinde bir emir olmasıdır. Yani söylevde iyi olarak belirttiğim şeyi yapın veya saygı gösterin demektir.Siyasi söylevi bu noktalar göz önüne alarak incelendiğinde siyasal kognetif ahenksizliği tespit etmek daha kolay olur.


Siyasal söylevlerin ölçü birimi seçmenin verdiği oy sayısıdır. Ancak bu sayılar gerçek olmasına rağmen kognetif ahenksizliğin olmadığı anlamına gelmez. Seçmen ikilemde kalmasına rağmen çok çeşitli nedenlerden birini kendi içinde rasyonelleştirerek oy verdiği düşünüldüğünde yarı rasyonel olan diğer görüşlerinin yok olduğu anlamı çıkarılması ayrıca irrasyonelliktir.


Seçmen ile siyasi partisi arasında ki en önemli problem, gerek söylev ve gerekse düşünce unsurları arasında ahengin olmamasıdır. Bu ahenk ve uyuşma sadece seçmenin davranışının mantıki bir insicam göstermesi olarak değerlendirilmeyip aynı zamanda liderin söylevinin de bu mantıki insicam içerisinde olması gerektiği şeklinde değerlendirilmelidir. Seçmen böyle bir fiili ahengi liderinde, liderde seçmeninde veya taraftarında arar ve herhangi bir şekilde uyuşmayan unsurları (söylev ve eylemi) bir denge veya uyuşma (ayar) haline getirirler.Lider ve seçmenin siyasi söylev ve eylem arasındaki uyuşmazlık düşünce ve davranışlarda olabileceği gibi, düşüncenin muhtevasında da olabilir. Örnek; Erdoğan, iktidara geldiğinde ilk konuşmasında söylediği meclis lojmanlarında oturulmayacak cümlesiyle, lojmanların yıkılıp, TOKİ kanalıyla ranta çevrilmesi veya Bahçeli’nin Apo’nun idamı için Erzurum’da ip atması fakat Ankara’ya gelince idamın kaldırılması için imza vermesi, Kılıçdaroğlu’nun PKK’ya karşı çıkıp, Ahmet Türk’le protosta yürüyüşü yapması gibi örnekler verilebilinir.Bu örnekler ne kadar çoğaltılırsa siyasi söylevlerindeki kognetif ahenksizlik olgusu daha net anlaşılır.Bu aynı zamanda hem seçmenin bilinçlenmesine hem de demokrasinin gelişmesinde bir araç olur.


Bir siyasi liderin hem yolsuzluğa karşı olduğunu söyleyecek nutuklar atacak hem de  kendi bilfiil yolsuzluk yapacak, bu uyumsuzluk kognetif ahenksizliğe örnek olabilecek en rijit örnektir. Bir başka siyasi lider hem milliyetçi temelli bir ideolojik örgünün içinde olacak hem de milliyetçiliği ayaklar altına alan bir siyasi liderle iş birliği içinde olacak bu da yine siyasi söylevin bir diğer kognetif ahenksizliğine örnek olarak gösterilebilir. Siyasi psikoloji iyi okunduğu takdirde, bu tarz siyasi kognetif ahenksiz olan liderlerin rahatsız olmadığını söylemek zordur.Bu hususta siyasi liderlerin “psikolojilerinin bozuk” olduğu şeklinde değerlendirileceği gibi, iktidarı veya koltuğunu kayıp etmenin kişisel zafiyeti olarak da görülebilir.


Bilindiği gibi siyasi söylev ve değerler seçmenin fikri, zihni ve inanç muhteviyatının başlıca unsurudur.Onlar arasında yüksek seviyede ahengin kurulması, ortaya çıkacak iktidar kaybının önündeki engel olarak alınmalı ve siyasi lider söylev-eylemini bu doğrultuda yapmalıdır.Söylev ve değerin uyuşmaması iktidar boşluğu veya lidersiz demokrasiyi gündeme getirir.

Din kalp ve aklın sentezi olan ruhun ritüellerine uymaktır. Bu anlamda din akıl ve gönlün eş anlı olarak ruhu eğitmesidir.Kısaca din ruhun eğitilmesinin akademik adıdır.Ruh eğitimi bir anlamda insanın iç eğitim meselesidir. İçini eğiten bireyin, dış aleme (eşya ve insana) bu eğitiminin esas ve ilkeliyle bakıp yaşaması ona bir dindar şahsiyet kimliği kazandırır. Tam aksi durumda ise zihinsel ahenksizlik ve kendi zihni ve eylemine karşı iki yüzlülük yaratır.Türkiye’nin gerek seçmeninde gerekse siyasi kurum ve liderlerinde görülende budur. Böyle bir zihin-eylem-söylev zıtlığının nedeni nedir? menfaat olgusu mudur yoksa zihniyetin içselleştirilememesi midir? Asıl problemde buradadır.İrade-eylem-söylev arasındaki uyumsuzluk insanın ruh kuvvetini zayıflatacağı gibi dış alemdeki destek ve taraftarlarınıda kendinden uzaklaşmasına neden olur. Dolayısıyla kognetif ahenksizlik ister şahsi ( bireysel) ister kurumsal (siyasal) olsun bir irade davası olduğu açıktır. Kendi İradesini ortaya koyamayan yeni tabirle dik duramayan siyasi liderler kognetif ahenksizlik hastalığına düşmüş demektir.Tasavvurları ile istekleri arasındaki uyum seçmen veya siyasi liderin dava adamı gerçeklik olgusudur ki, bu bir fikri duruşu simgeler.

Türkiye’de siyasal kognetif ahenksizliği ilk defa lidersiz demokrasi olarak almak gerekir.Bilindiği gibi Türk demokrasisinin lidersiz olduğu yılların içerinde en önemli dönem 1996-2001 dönemidir. Çünkü bu dönemde Ecevit-Yılmaz-Bahçeli tükenmişlik sendromu içerine düşmüşler ve Türkiye’yi lidersiz bir demokrasiyle yönetmeye çalışmışlardır. Tayyip Erdoğan işte böyle bir lidersiz demokrasi sürecinde lider olmayı başaran isimdir. Yani Erdoğan, konjonktürel bir lider olarak siyaset sahnesini doldurdu.

2016’li yıllardan sonra Bahçeli kendi liderliğini de bir anlamda kayıp etmeye başladı ve olağanüstü kongre yapılması için parti içinde baskılar arttı.Bu süreç, Bahçeli’nin kendi liderliğini Erdoğan’a kaptırdığı süreç olarak görülebilir. Bu manada Bahçeli, vesayet altında bir lider oldu denebilir. Sürecin devamına tersten bakıldığında da aynı şekilde Erdoğan’da Bahçeli’nin vesayeti altına giren bir yapı içerinde olduğunu söylemek yerinde olur.Dolayısıyla bu dönem, lidersiz bir demokrasi dönemi değil vesayet altında olan liderli bir demokrasi dönemi olarak isimlendirilebilinir. Bu dönem eski koalisyon döneminde siyasal anlamda son derece uzak fakat psikolojik olarak son derece yakındır.


Burada asıl önemli olan lidersiz kalan ülkücülerdir. Lidersiz ülkücülerin en büyük eksikliği lidersizlik olmaları değildir. Onların asıl problemi “ülkücü davanın” akademik çeşmesinin kurumasıdır.Şayet lidersiz ülkücüler (başbuğsuz değil), toplanmak isterlerse Milliyetçi Fikir Sisteminin Yirmi Birinci Yüz Yılın şartları içerinde akademik anlamda yeniden yazmaları gerekir.Aksi halde lidersiz ülkücülerin yeniden toplanıp aksiyoner hale gelip iktidara talip olmaları zordur.  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

yaşar nezihe bükülmez, hayatı-şiirleri

  YASAR NEZIHE BÜKÜLMEZ (Yaşar Nezihe Hanım) (17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971) İstanbullu şair, altı yaşındayken annesini kaybeder. İzin almaksızın bir yıl süreyle okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kalır. Üç kez evlenir. Üç oğlundan ikisini yitirince, kendisini hayatta kalan tek oğluna adar. Küçük yaşta şiir yazmağa heveslenir. İlk şiirleri “Malumat ve Terakki” ile “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. İki kez intihara kalkışır. Şiirlerinde ekmek mücadelesini dile getirdi ve dönemin toplumsal sorunlarına eğildi. Ezilen insanların sorunlarını kendi sorunu olarak gördü; işçiye ve eylemlerine sahip çıktı ve bu nedenle işçi eylemlerini destekleyici şiirler de yazdı. Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Şiirlerine el konulan ilk kadın şairdir. Şiirleri Kadınlar Dünyası Dergisi'nde sıkça yayınlandı. Şarkılar da yazdı. 17 sene Esirgeme Derneği’ne iş işlemiş. Şark Eşya Pazarı’nda(1), Darphane'de çalışmış. Hi...

Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler

  Mehmet Dikkaya   Künye: Mehmet Dikkaya, “Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler”, Türk Yurdu , Ağustos 2023, ss. 16-22. Türkiye ekonomisinin yüz yılında birçok temel değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Sektörel ve yapısal bazda meydana gelen bu değişimin bir sonucu olarak yüz yıl sonunda ekonomik açıdan bambaşka bir manzara ortaya çıkmıştır. Yüz yıl öncesi ve yüz yıl sonrası karşılaştırmasında hayal edilen bir ekonomik yapının varlığından söz edilemez. Lakin içinden geldiğimiz coğrafya ve dezavantajlı bir başlangıç seti oluşturan tarihsel arka plan düşünüldüğünde bu manzara küçümsenmeyecek bir ilerlemeye tekabül etmektedir. Bu savı ispatlamak için evvela önceki yüzyıllardan kalan mirasa odaklanmak yerinde olacaktır. Osmanlı’dan Kalan Miras Osmanlı’nın klasik döneminde (1300-1600) iktisat ve siyaset dengesini koruyup geliştiren bir düzene sahip olduğu, toprak, esnaf sistemi ve ticaretin birey, toplum ve devletin ihtiyaçları arasında dengeyi kurmaya odak...

hayata bir mola olarak bayram

Nereye gittiği bilinmeyen ama inatla akmaya da devam eden hayat yolculuğunun önemli duraklarından birisi olarak bayramlar hep ilginç görünmüştür. Sadece yaşam için bir mola olması değildir bayramı cazip kılan. Aslında bizatihi hayatın önemli bir şahididir bayramlar. Çocukluk dönemlerimiz, gençlik yıllarımız, kendi ailemizi kurduktan sonra yaşadığımız dönemeçler hep bayramlar vesilesiyle hatırımızda kalmaya devam eder. Genelde bayramda alınan ışıl ışıl elbiseler, gıcır gıcır ayakkabılar, ilk servetlerimizi oluşturan harçlıklar, ilk kez karşılaştığımız akrabalarımız ve o günlere özel hazırlanmış enfes yemekler, baklavalar, börekler hep bayramların damaklarımızda bıraktığı tükenmez tatlardır. O sarmalar ki nazenin ellerde ince ince dokunmuş, o börekler ki yaprak yaprak döşenmiş, o baklavalar ki ince ince dilimlenmiş ve sevgilisiyle buluşmayı bekleyen körpe birer aşık gibiydiler. Arife günü ayakkabı alır ilk kez bayramda giymek üzere en kuytu yerde saklardık. Bir keresinde mahalleleri kola...