Ana içeriğe atla

Bir Gözlem(ci) Olarak İnsan



İnsanoğlunun yapabileceği en basit eylemlerden birisidir gözlem. İyi ve kötü arasındaki farkı hep bu yeteneği ile kavramaya çalışır. Çalışkanlık ve dürüstlüğün sonunda mutlaka insan bir dönüşünün olduğunu, buna mukabil tembellik ve ayak oyunlarını şiar edinmenin bir gün mutlaka kendi ayağına dolanacağını da gözlem yaparak öğrenir. Ömrü boyunca hiç görmediği ama etrafındakiler var dediği için inanmak durumunda kaldığı Tanrı'nın mevcudiyetine de kanımca gözlem yeteneğine bağlı olarak inanır. Kısaca, aslında ne kadar müdakkik bir gözlemci isek o kadar doğruyu, güzeli, istikameti ve Tanrı'yı bulma yolunda iyi yolcular oluruz.


Kalabalık ailelerde yaşayanlar çok iyi bilir. Eğer iyi bir gözlemci iseniz, büyüklerin yaptığı hatalardan veya geçtikleri çetrefilli yollardan iyi dersler çıkarırsınız. Tecrübe adı da verilen bu dersler sizin daha dikkatli olmanızı sağlar. Böylelikle bir alkoliğin çocuklarının nasıl pırıl pırıl olabildiğini, bir düzenbazın kardeşlerinin nasıl saf ve dürüst olabildiğini idrak edersiniz. Madem iyi ve kötü arasında bir tercihte bulunma insanlığın en kadim arayışını temsil eder, o halde bu gözlem veya deneyimin nesneleri olan kötüler aslında iyi sayılabilir mi? Zor bir soru ve mutlak kötülük ya da mutlak iyilik tartışmasına götürür bizi sonunda malesef. Bu nedenle, çirkin gördüğümüz bir şeyde iyi bir yan, mükemmel olarak tanımladıklarımızda kötü bir yan olabileceği gibi bir sonuçla iktifa etmek şimdilik daha rahatlatıcı olacaktır.

İyi bir gözlem(ci) olarak insannın Tanrı'yı nasıl bulabileceği sorunu sanırım pek çok kişiyi ilgilendirecektir bu tartışmada. Veya Tanrı ile yolları ayrılmış bir çok kişi, kötü gözlemciler olduklarından ötürü mü bu durumdadırlar. Bu paradoksal çıkarımın nedenlerini bilmiyorum. Ayrıca ilgilenmiyorum da. Çünkü soyut bir varlığa inanma konusu daha çok bireysel bir tercihle ilgilidir. Üstelik bu tercihin içinde yuvalandığı bireylerin bu tecrübeyi gerçekten yaşayıp yaşamadıklarını bilmek neredeyse imkansızdır. Zira bir Tanrı'ya inandığını söylediği halde sanki hiç yokmuş ve kendisini gözlemlemiyormuş gibi yaşayan çok sayıda insan olduğu gibi, inançsız olarak etiketlenenpek çok kişinin de adeta aşkın bir varlığa hesap verecekmişcesine çok dikkatli yaşadığı örnekleri var önümüzde.

Nitekim bu konuda yaptığımız bir çalışmada, genellikle Tanrısal nitelik taşıdığı varsayılan İslam ilkelerine göre yaşayan toplumların bu ilkelerle arasında epeyce bir mesafe olduğu, oysa İslam'dan habersiz toplumlarda İslam değerleriyle uyumlu bir yaşam biçiminin var olduğunu gözlemledik. İbadet gibi bireysel ve göstergesel durumlardan ziyade bu araştırmada dikkat ettiğimiz hususlar maddi ve manevi gelişmiş olma ölçütleri eksenliydi.

...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

yaşar nezihe bükülmez, hayatı-şiirleri

  YASAR NEZIHE BÜKÜLMEZ (Yaşar Nezihe Hanım) (17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971) İstanbullu şair, altı yaşındayken annesini kaybeder. İzin almaksızın bir yıl süreyle okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kalır. Üç kez evlenir. Üç oğlundan ikisini yitirince, kendisini hayatta kalan tek oğluna adar. Küçük yaşta şiir yazmağa heveslenir. İlk şiirleri “Malumat ve Terakki” ile “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. İki kez intihara kalkışır. Şiirlerinde ekmek mücadelesini dile getirdi ve dönemin toplumsal sorunlarına eğildi. Ezilen insanların sorunlarını kendi sorunu olarak gördü; işçiye ve eylemlerine sahip çıktı ve bu nedenle işçi eylemlerini destekleyici şiirler de yazdı. Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Şiirlerine el konulan ilk kadın şairdir. Şiirleri Kadınlar Dünyası Dergisi'nde sıkça yayınlandı. Şarkılar da yazdı. 17 sene Esirgeme Derneği’ne iş işlemiş. Şark Eşya Pazarı’nda(1), Darphane'de çalışmış. Hi...

cumhuriyet meselesi

Tepeden aşağıya doğru devlete ve topluma yeni bir biçim verme projesi olarak hayata geçmiş olan cumhuriyet fikri, aradan geçen 101 yıla rağmen toplumun bir çok dindar-muhafazakar damarında halen oldukça düşük bir nabızda atmaya devam ediyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri, nizam-ı kadim adı verilen, en az bin yıldır tahkim etmiş ve son bir kaç asırdır üzerinde çivi bile oynatılmasına bilinçli biçimde karşı çıkmış bir zihniyetin her halükarda ve ısrarla galip geldiğini düşünüyor olagelmesi sayılabilir. Zira, kılcallarda büyük bir titizlikle, olanca temkinlilik haliyle ve idris küçükömer usta’nın deyimiyle doğucu-abdülhamitçi rotada ilerlemeye devam eden bu paradoksal hal, okumuş bazı kesimlerin zihinlerini de esaret altına almaya devam ediyor. Oysa “Alternatifiniz neydi beyler” diye yöneltilecek bir sorunun muhtemelen berrak bir cevabı yok. Hilafet, şeriat, saltanat ya da bunların herhangi bir kombinasyonunu savunmak için hem hikayenin başında hem de günümüzde elimizde yeterli kanıt...

Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler

  Mehmet Dikkaya   Künye: Mehmet Dikkaya, “Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler”, Türk Yurdu , Ağustos 2023, ss. 16-22. Türkiye ekonomisinin yüz yılında birçok temel değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Sektörel ve yapısal bazda meydana gelen bu değişimin bir sonucu olarak yüz yıl sonunda ekonomik açıdan bambaşka bir manzara ortaya çıkmıştır. Yüz yıl öncesi ve yüz yıl sonrası karşılaştırmasında hayal edilen bir ekonomik yapının varlığından söz edilemez. Lakin içinden geldiğimiz coğrafya ve dezavantajlı bir başlangıç seti oluşturan tarihsel arka plan düşünüldüğünde bu manzara küçümsenmeyecek bir ilerlemeye tekabül etmektedir. Bu savı ispatlamak için evvela önceki yüzyıllardan kalan mirasa odaklanmak yerinde olacaktır. Osmanlı’dan Kalan Miras Osmanlı’nın klasik döneminde (1300-1600) iktisat ve siyaset dengesini koruyup geliştiren bir düzene sahip olduğu, toprak, esnaf sistemi ve ticaretin birey, toplum ve devletin ihtiyaçları arasında dengeyi kurmaya odak...