Türk siyasetinde milletvekili olduğu partinin liderinin kendisine liderlik vermemesi sonucu parti kurma cesareti gösteren tek kadındır. Behice Boran ve Tansu Çiller’den sonra kendisini lider olarak gören Akşener "bu ülkenin babaları çok olmuş ama anaları çok az olmuş "düşüncesiyle liderliğe soyunmuştur. Bu anlamda Akşener hareketi, bir ülkücü hareket olmayıp devlet ana olmaya aday bir “devlet ana" harekatıdır. Dolayısıyla Akşener'le birlikte devlet "ana" olma vasfına kavuşacaktır düşüncesi bu hareketin temel hareket noktasıdır denebilir. Yani, harekât ana kuzularını (işsizleri) koruyacak bir hareket olarak değerlendirilebilir.
Akşener hareketi, devlet ana esaslı olması dolayısıyla bir yenileşme hareketi de değildir. Tam aksine, eski devlet geleneğine dönüş hareketidir denilse yanlış olmaz. Özellikle “dört eğilim” çizgisinde olması Akşener hareketinin “kökü mazide olan bir ati” hareketi olduğunu gösterir. Ekonomik, siyasal ve sosyal anlamda uygulayacağı politikaların eskiye yönelik olacağı da düşünülürse, hareketin geleceğinin süresi de ortaya çıkmaktadır.
Türkiye ekonomisi dar boğazda değil batmış halde, siyasi yapı kirlenmiş zeytin karasına dönmüş, sosyal yapı ise izanı ve hendesesini kaybetmiştir. Bu hareketin öncüleri şimdilerde milli duyarlılık ve hassasiyetleriyle yenileşmeyi sağlayacak politikalar ele almak zorundadırlar. Yenileşme hareketi silinen kadim kültürü zenginleştirerek yeniden var etme hareketi değildir. Yenileşme hareketi, kadim kültürü esas alarak küresel ve insani, toplumsal, siyasal ve ekonomik realiteleri asıl olan yerine koyma hareketidir. Bu bağlamda, Akşener hareketi kadım kültürle çatışmayan onu koruyan yanıyla muhafazakar, evrensel kültürü de dışlamayan ret etmeyen yanıyla yenilikçi, kısaca "muhafazakar-yenilikçi" bir sentez hareketi olmalıdır. Ancak görünen o ki, böyle bir ruh hali ne Akşener’in kendinde ne de İYİ partinin kurumsal yapısında vardır.
Akşener’in ülkücülerle kültürel münasebeti mi var yoksa duygusal bir ilişkisi mi var anlaşılmamaktadır. Yani kültür milliyetçisi olan MHP’ye genel başkan olsaydı nasıl bir doktrin geliştirip yol haritası çizecekti, o da meçhuldür. Belki de Bahçeli bunu gayet iyi bildiği için genel başkanlığı ona kaptırmak istememiştir. Bu hareket, Türk dünyasıyla kopan bağları tekrar kurma anlamında bir Avrasya, İslam coğrafyasıyla kurulduğu düşülen fakat pamuk ipliği gücüyle bağlanmış ilişkileri tekrar eski ve kalıcı ilişkilere dönüştürmesi anlamında bir Afrika, bunlara ilaveten iktisadi hayatın bir parçası olan batıyla ekonomik entegrasyonunda bir Batılılaşma hareketi değildir. Kısaca Akşener hareketi batıya kaçan aydınları doğuya, doğuya kaçan münevverleri Anadolu'ya getirmeyi amaçlayan geniş yelpazesi olan bir Milli-İslami hareket olarak görülmemelidir. Daha açıkçası, mukadderata inanan bir vicdan hareketi bile olmayıp, iktidar olma hareketidir. El-cümle, Akşener hareketi, bir Topçu, bir Atsız, bir Güngör ve nihayetinde bir Arvasi hareketi asla değildir.
Bu anlamda Akşener hareketi bir hareket bile olmadığı için milyonlarca Türk'ün ve Müslüman’ın istikbal hareketi olamaz. Bu açıdan bakılınca, küresel bir hareket olmadığı gibi yerel bir hareket de değildir. Akşener hareketi bir mesuliyet, bir cesaret ve bir kararlılık hareketi de değildir. Harekete, "reddedilmenin dayanılmaz hafifliğidir" denilse yanlış olmaz.
Dolayısıyla memleketin kuvvetlerin tükendiği bir zamana gelmesinden bu hareketin bir kader hareketi olduğu anlamı çıkarılmamalı tam aksine bir konjonktürel hareket olarak görülmelidir. Akşener ne Türk’ün demir leydisi ne de özbeöz Türk'ün asenasıdır. Meral hanımın, Türk-İslam dünyasının kadın Timurlenk olabilmesi için hayalleri ve rüyalarının sonsuzluk ufku çok geniş ve uzun olmalıdır. Ama hiç de öyle görünen biri değildir. Türkiye'yi yeni bir dünyada doğuracak olan bu harekatın ana çizgileri şöyle dursun, gölge çizgileri bile yoktur. O nedenle barajı aşan fakat kendi barajında boğulacak bir harekettir.
Yorumlar