Ana içeriğe atla

PKK ve HDP üzerine tezler...


Bu örgüt (PKK) hem 40 yıldır Kürtleri asimile etmek için araçsal olarak kurulup geliştirilmiş, hem de Kürt bölgelerinde ortaya çıkacak rantın kontrol edilmesi için bir mekanizma olma işlevi görmüştür.

Türkiye'de sistemi elinde bulunduranlar için, Kürtleri Batıya göndermek ve bu nüfus hareketliliği ile asimilasyonu (entegrasyonu) tamamlamak için de PKK kullanılmıştır. 1980 sonrası Batı'ya yoğun göçün bir kaç nedeninden birisi terör tehditi ve güvenlik endişesidir.

Türkiye'nin birliği ve bütünlüğünün (!) sağlanması açısından da iyi bir araç olmuştur örgüt. Bir tehdit, özellikle içeriden güçlü muhalif silahlı bir hareket şeklinde ortaya çıkmışsa milli birlik daha kolay sağlanır, iç problemler (özellikle pastanın adil paylaşılmasına ilişkin) daha kolay görmezden gelinir ve kurulu sistemden büyük çıkar elde edenler rahat etmeye devam ederler.

Son zamanlarda trajik ve kanlı bir savaşın bu örgüt faaliyetleri ekseninde tekrar ve daha yuksek dozda hortla(tıl)masının nedeni, pastanın eskisinden daha büyük hale gelmesidir. Şimdi kaçakçılık ve uyuşturucu gibi rant araçları, gelir düzeyi daha da yükselmiş Batıya yönelmiştir. Bonzainin, daha önce hiç bu kadar görülmedik şekilde orta öğretime inecek kadar nasıl yaygınlaştığını düşününce bu faktör daha iyi anlaşılacaktır.

Türkiye'de sistemi kontrol edenlerle birlikte bu güvenliksiz ortamda büyük rantlar elde eden PKK'nın, artık Kürtlerin haklarını savunmak gibi bir amacı kalmamıştır. Buna rağmen son savaşta, dışarıdaki amcalarından aldıkları taahhütlere kapılarak ve güçlenmesini yeterli görerek son bir kalkış denemesi yapması anlaşılır olmaktan uzaktır.

İdeolojilerin tükendiği bir çağda Marksist bir örgüt olmak ve binlerce yıldır savaşma yeteneklerini fazlasıyla ispat etmiş Türklere karşı mevzi savaşı stratejisi izlemek, PKK'nın en büyük talihsizliklerindendir. PKK Marksizm gibi modası geçmiş akımlar yerine "Hedonizm" (hazcılık) ve pragmatizm (fırsat kollama) gibi her zaman para eden akımlara bu nedenle sarılmıştır.

PKK'nın son silahlı eylemleri, Ak Parti iktidarının en zayıf olduğu dönemde yapılmıştır yapılmasına ama, beklediğinden 10 kat sert bir karşılık almıştır. Bu da Demirtaş'ın, önce ağzının ucuyla sonra cidden söylediği silahları susturma söyleminin temel nedeni olmuştur.

1980'lerde esen devlet terörünün bir yansıması ve aynı zamanda yeni bir aracı olan PKK eksenli kalkışma hareketi, en fazla Kürt, en az Türk halkına zarar vermiştir. Zira Kürtlerin Türkleşme sürecine maruz kalması, tersi bir süreçten 10 kat daha hızlı olmaktadır.

HDP
Ulus devlet çağının bittiği bir dönemde, uzun zamandır bağımsız veya özerk devlet hayalleri kuran Kürt siyasetçileri, son seçimde ellerine geçmiş en büyük fırsatı kaçırmıştır. Bunun sonucu olarak, 1990'larda sistemin hiç hazzetmediği Refah Partisi'nin elde ettiği fırsatı değerlendirmesinin tersine, iktidarda yakaladığı boşluğu eline geçirmiş ama hoyratça harcamış bir siyasi hareket olarak bundan sonra %14'lük bir oy oranına asla ulaşacak gibi görünmemektedir.

Siyasi olarak, PKK'nın gölgesinde kalma (zorunlu bir kürek mahkumiyeti şeklinde de olsa) HDP için bir başka talihsizliktir. En şiddet yanlısı insanlar bile şiddete karşı mesafe koyarlar aralarına ve bu da HDP'nin siyasi şansını azaltmaktadır.

PKK güdümlü bir şiddet sarmalından Kürt siyasi hareketini kurtaracak tek çare bağımsız (daha özgürlükçü) yeni bir siyasi harekettir. Hüdapar benzeri parlak olmayan bir geçmişe sahip partilerin de yeni nesil Kürtlere sunacağı alternatifler sınırlıdır. Daha da önemlisi, olası en küçük devlet terörünün, en azından sosyal medyada HIZLA yayılacağı düşünüldüğünde, 1980'lere ve 1990'lara dönüş mümkün görünmemektedir. Buna rağmen, 30 yıl veya 20 yıl öncenin "ezildik" "asimile edildik" söylemine saplanıp kalmak, Ak Partinin "Kemalist devlet bizi çok ezdi" söylemi gibi yersiz duracaktır.

Şu anda son 30-40 yılın günümüze kalan tortularının temizlenmesi kısa vadede mümkün görünmede de, bu aşırı şiddet ortamının bulutları dağıldığında "genel bir af" ve "siyasi çözümün tek reçete olarak kabul edildiği" bir metin etrafında taraflar yeniden buluşabilir.

Böyle bir tablo ekseninde HDP'nin veya daha özgür bir gündeme sahip başka bir partinin, Kürtlerin ve yeni solun Refah'ı olma yönünde sağlam adımlarla ilerleme şansı doğabilir.

Ama önce, her bir Kürt veya Türk ocağına tek tek düşen ateş söndürülmeli, bu kimseye fayda sağlamayacak olan savaş sonlandırılmalı, karşılıklı kullanılan hakaret dili HIZLA terkedilmelidir.

Gerisini getirecek irade, ortak vatan parçasında, bir hiç uğruna değil, ortak idealler uğruna parçalanmış cesetlerde ve onların özleri olan ruhların derinliklerinde mevcuttur.

Not: Çok uzun ve netameli olan bu konularda, her şeye temas etmek zor olduğundan kelime veya kavramlara takılarak "cımbızlama" yapmayacağınızı umarım. Yorum yapmak isteyen arkadaşlara da "hakaret dilinden uzak" kalma önerimi yinelerim.

22 Ağustos 2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yaşar Nezihe Bükülmez (Hayatı ve Şiirleri)

  YASAR NEZIHE BÜKÜLMEZ (Yaşar Nezihe Hanım) (17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971) İstanbullu şair, altı yaşındayken annesini kaybeder. İzin almaksızın bir yıl süreyle okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kalır. Üç kez evlenir. Üç oğlundan ikisini yitirince, kendisini hayatta kalan tek oğluna adar. Küçük yaşta şiir yazmağa heveslenir. İlk şiirleri “Malumat ve Terakki” ile “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. İki kez intihara kalkışır. Şiirlerinde ekmek mücadelesini dile getirdi ve dönemin toplumsal sorunlarına eğildi. Ezilen insanların sorunlarını kendi sorunu olarak gördü; işçiye ve eylemlerine sahip çıktı ve bu nedenle işçi eylemlerini destekleyici şiirler de yazdı. Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Şiirlerine el konulan ilk kadın şairdir. Şiirleri Kadınlar Dünyası Dergisi'nde sıkça yayınlandı. Şarkılar da yazdı. 17 sene Esirgeme Derneği’ne iş işlemiş. Şark Eşya Pazarı’nda(1), Darphane'de çalışmış. Hi

Dünyanın Tüm Bayramları Geri Dönülmezdir!

Dünyanın Tüm Sabahları adlı ünlü film, sinema, müzik, estetik ve aşkı buluşturur. 17. yy sonlarında Fransa’da, sarayda başlayan filmde saray müzisyeni, büyük bir salonda kederli bir halde öğrencilerine ders verirken mutsuz bir ruh hali ile konuşuyor. Çok saygı duyduğu ustasından söz etmeye başlıyor. Büyük bir viyola sanatçısı olan ustası, karısının ölümünden sonra çiftliğindeki kulübede inzivaya çekilmiş halde iki kızıyla yaşamıştır. Bazen karısını yanında hayal eden, ona aşkını koruyan ustası, saraydan aldığı teklifi düşünmeden ilkeleri uğruna geri çevirir. Bu ilkeler, saray müzisyenliği yapmamak, müziği sarayın emrine sokmamak, müzikte şan-şöhret aramamak gibidir. Bir gün genç bir müzisyen gelir yanına ve onu eğitmeyi belli şartlarla kabul eder ama genç, ustasının ilkelerini çiğner ve saraya müzisyen olur. Film, günümüz insanına ve ahlaki tercihlerine atıfta bulunuyor, yaşama nasıl bir anlam vereceğimizle ilgileniyor. Ne için yaşadığımız veya çalıştığımızı, sanatı neden ve kim için y

Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler

  Mehmet Dikkaya   Künye: Mehmet Dikkaya, “Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler”, Türk Yurdu , Ağustos 2023, ss. 16-22. Türkiye ekonomisinin yüz yılında birçok temel değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Sektörel ve yapısal bazda meydana gelen bu değişimin bir sonucu olarak yüz yıl sonunda ekonomik açıdan bambaşka bir manzara ortaya çıkmıştır. Yüz yıl öncesi ve yüz yıl sonrası karşılaştırmasında hayal edilen bir ekonomik yapının varlığından söz edilemez. Lakin içinden geldiğimiz coğrafya ve dezavantajlı bir başlangıç seti oluşturan tarihsel arka plan düşünüldüğünde bu manzara küçümsenmeyecek bir ilerlemeye tekabül etmektedir. Bu savı ispatlamak için evvela önceki yüzyıllardan kalan mirasa odaklanmak yerinde olacaktır. Osmanlı’dan Kalan Miras Osmanlı’nın klasik döneminde (1300-1600) iktisat ve siyaset dengesini koruyup geliştiren bir düzene sahip olduğu, toprak, esnaf sistemi ve ticaretin birey, toplum ve devletin ihtiyaçları arasında dengeyi kurmaya odaklandığı a