Ana içeriğe atla

Çok hüzünlü hareketler bunlar veya ayrılıklar üzerine...


birbirinize bir ömür veriyorsunuz. ardından sanki hiç bir şey yaşanmamış gibi sırtınızı dönüveriyorsunuz. toplumdaki genel samimiyet sorununun bazı ham gönüllere yansıması da böyle oluyormuş demek.


kimi dinlerseniz dinleyin, iki tarafın argümanları da tutarlı gibi gelecektir. zira iki tarafa da kıyamıyorsunuz ve vicdanınız bu tuhaf hicran kararını kaldıramıyor.
artık öylesine bireysel bir yaşam tipi ortaya çıktı ki, çevrelerinde yangın fırtına kopsa da duyarsızlaştı insanlar. birinin elinden tutmak şöyle dursun, yıllarca elele tutuşmuş insanların bir anda ayrılık kararı almaları karşısında bile duyarsız hale geldi toplum. belki küçük bir “ne oluyorsunuz kardeşim!” sözüyle bile kendine gelebilecek çiftlere iki yatıştırıcı kelamı çok görüyoruz. oysa hayat sadece paylaşmak ve iyilik gördüğümüz diğer varlıklarla uyumlu-vefalı yaşamaktan ibaret bir tecrübe değil mi?
kıymayalım birbirimize n’olur ve kıyma teşebbüsünde bulunanlara ısrarla söyleyecek üç beş birleştirici cümlemiz olsun!


çok iyi biliyorum ki, zor zamanlarda sırt sırta vermek ve dayanışma içinde olmak zaten adiyattan bir tavır. aslolan ise iyi zamanlarda ve müreffeh hale geldikten sonra dostların ve hayat arkadaşının kıymetini bilmeye devam etmek. tersi durumda, önüne gelen malzemelere sadece “et” nazarıyla bakan kasaplar haline dönüşmez miyiz?


iyilik bakidir; vefasızlık ise bir ömür boyu peşimizi bırakmayacak vicdan azabı… hem “iyiliği ve güzel beraberlikleri sürdürmek için yarışın! kötülük ve günahta yarışmayın!” der tanrı buyruğu.

son zamanlarda, dost bildiğim ve kıymet verdiğim, birbirine hep yakıştıradurduğum insanların, ileri yaşlarında birer birer havlu atmalarında trafik hız kazanmaya başladı. eskiden bir deyim vardı, "ilk beş yılda bir sorun yoksa sonraki beş yılın sonunu bekleyin" şeklinde. her beş yılda, birlikteliklerin riske girdiği anlamına gelen bir toplumsal tecrübe olsa gerek bu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

yaşar nezihe bükülmez, hayatı-şiirleri

  YASAR NEZIHE BÜKÜLMEZ (Yaşar Nezihe Hanım) (17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971) İstanbullu şair, altı yaşındayken annesini kaybeder. İzin almaksızın bir yıl süreyle okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kalır. Üç kez evlenir. Üç oğlundan ikisini yitirince, kendisini hayatta kalan tek oğluna adar. Küçük yaşta şiir yazmağa heveslenir. İlk şiirleri “Malumat ve Terakki” ile “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. İki kez intihara kalkışır. Şiirlerinde ekmek mücadelesini dile getirdi ve dönemin toplumsal sorunlarına eğildi. Ezilen insanların sorunlarını kendi sorunu olarak gördü; işçiye ve eylemlerine sahip çıktı ve bu nedenle işçi eylemlerini destekleyici şiirler de yazdı. Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Şiirlerine el konulan ilk kadın şairdir. Şiirleri Kadınlar Dünyası Dergisi'nde sıkça yayınlandı. Şarkılar da yazdı. 17 sene Esirgeme Derneği’ne iş işlemiş. Şark Eşya Pazarı’nda(1), Darphane'de çalışmış. Hi...

Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler

  Mehmet Dikkaya   Künye: Mehmet Dikkaya, “Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler”, Türk Yurdu , Ağustos 2023, ss. 16-22. Türkiye ekonomisinin yüz yılında birçok temel değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Sektörel ve yapısal bazda meydana gelen bu değişimin bir sonucu olarak yüz yıl sonunda ekonomik açıdan bambaşka bir manzara ortaya çıkmıştır. Yüz yıl öncesi ve yüz yıl sonrası karşılaştırmasında hayal edilen bir ekonomik yapının varlığından söz edilemez. Lakin içinden geldiğimiz coğrafya ve dezavantajlı bir başlangıç seti oluşturan tarihsel arka plan düşünüldüğünde bu manzara küçümsenmeyecek bir ilerlemeye tekabül etmektedir. Bu savı ispatlamak için evvela önceki yüzyıllardan kalan mirasa odaklanmak yerinde olacaktır. Osmanlı’dan Kalan Miras Osmanlı’nın klasik döneminde (1300-1600) iktisat ve siyaset dengesini koruyup geliştiren bir düzene sahip olduğu, toprak, esnaf sistemi ve ticaretin birey, toplum ve devletin ihtiyaçları arasında dengeyi kurmaya odak...

hayata bir mola olarak bayram

Nereye gittiği bilinmeyen ama inatla akmaya da devam eden hayat yolculuğunun önemli duraklarından birisi olarak bayramlar hep ilginç görünmüştür. Sadece yaşam için bir mola olması değildir bayramı cazip kılan. Aslında bizatihi hayatın önemli bir şahididir bayramlar. Çocukluk dönemlerimiz, gençlik yıllarımız, kendi ailemizi kurduktan sonra yaşadığımız dönemeçler hep bayramlar vesilesiyle hatırımızda kalmaya devam eder. Genelde bayramda alınan ışıl ışıl elbiseler, gıcır gıcır ayakkabılar, ilk servetlerimizi oluşturan harçlıklar, ilk kez karşılaştığımız akrabalarımız ve o günlere özel hazırlanmış enfes yemekler, baklavalar, börekler hep bayramların damaklarımızda bıraktığı tükenmez tatlardır. O sarmalar ki nazenin ellerde ince ince dokunmuş, o börekler ki yaprak yaprak döşenmiş, o baklavalar ki ince ince dilimlenmiş ve sevgilisiyle buluşmayı bekleyen körpe birer aşık gibiydiler. Arife günü ayakkabı alır ilk kez bayramda giymek üzere en kuytu yerde saklardık. Bir keresinde mahalleleri kola...