birbirinize bir ömür veriyorsunuz. ardından sanki hiç bir şey yaşanmamış gibi sırtınızı dönüveriyorsunuz. toplumdaki genel samimiyet sorununun bazı ham gönüllere yansıması da böyle oluyormuş demek.
kimi dinlerseniz dinleyin, iki tarafın argümanları da tutarlı gibi gelecektir. zira iki tarafa da kıyamıyorsunuz ve vicdanınız bu tuhaf hicran kararını kaldıramıyor.
artık öylesine bireysel bir yaşam tipi ortaya çıktı ki, çevrelerinde yangın fırtına kopsa da duyarsızlaştı insanlar. birinin elinden tutmak şöyle dursun, yıllarca elele tutuşmuş insanların bir anda ayrılık kararı almaları karşısında bile duyarsız hale geldi toplum. belki küçük bir “ne oluyorsunuz kardeşim!” sözüyle bile kendine gelebilecek çiftlere iki yatıştırıcı kelamı çok görüyoruz. oysa hayat sadece paylaşmak ve iyilik gördüğümüz diğer varlıklarla uyumlu-vefalı yaşamaktan ibaret bir tecrübe değil mi?
kıymayalım birbirimize n’olur ve kıyma teşebbüsünde bulunanlara ısrarla söyleyecek üç beş birleştirici cümlemiz olsun!
çok iyi biliyorum ki, zor zamanlarda sırt sırta vermek ve dayanışma içinde olmak zaten adiyattan bir tavır. aslolan ise iyi zamanlarda ve müreffeh hale geldikten sonra dostların ve hayat arkadaşının kıymetini bilmeye devam etmek. tersi durumda, önüne gelen malzemelere sadece “et” nazarıyla bakan kasaplar haline dönüşmez miyiz?
iyilik bakidir; vefasızlık ise bir ömür boyu peşimizi bırakmayacak vicdan azabı… hem “iyiliği ve güzel beraberlikleri sürdürmek için yarışın! kötülük ve günahta yarışmayın!” der tanrı buyruğu.
son zamanlarda, dost bildiğim ve kıymet verdiğim, birbirine hep yakıştıradurduğum insanların, ileri yaşlarında birer birer havlu atmalarında trafik hız kazanmaya başladı. eskiden bir deyim vardı, "ilk beş yılda bir sorun yoksa sonraki beş yılın sonunu bekleyin" şeklinde. her beş yılda, birlikteliklerin riske girdiği anlamına gelen bir toplumsal tecrübe olsa gerek bu.
Yorumlar