Ana içeriğe atla

Nurettin Topçu ve İlahi Aşkın İzindeki Akademik Yolculuk


Prof. Dr. Zekai Özdemir

Topçu dünya bahçesine bir servi gibi düştüğünde Osmanlı yıkılıyordu. Kalemiyle hiç durmadan dergi sayfalarında bir kuş misali kanat açıp uçan, yazılarında Anadolu’nun ızdırap ve ümitlerini, ilahi bir aşkın kokusunu candan duyan, hissettiği gibi yazan hissettiği gibi yaşayan bir insandır.

İstanbul’a dönünce, Fransa’da öğrendiği tasavvuf ilminin teorisini pratiğe dökmek ister. Bu anlamda Fransa’dan döndükten sonra onda aşk ilmi galebe çalar ve  Abdülaziz Bekkine aracılığıyla aşk deryasına dalar. Böylece Fransa’da teorisini (nazari) yazdığı tasavvuf ilminin pratiğini (Amelini) yaşamaya başlar. Bekkine hazretleri onun manevi makamların kapılarını açtığı ve basiret nuruna kavuşturduğu için yeni şeyhler aramaz.

Bu büyük ermişle tasavvuf deryasına daldıkça içindeki aşk ateşi daha da artar ve yanma da dermanı bulmak nice çile (ki, o "ızdırap" der) nice zinde pişmiş aşı yiyerek menzile varır. Topçu'nun Abdülaziz Bekkine ile buluşması Şems ile Mevlana gibi iki denizin aşk deryasında birbirine kavuşmasına benzetilebilir. 

Efendi hazretleri ona Allah aşkını, muhabbet ve marifet dolu Hz. Peygamberin kalbini sevmeyi öğretmekle kalmamış, aynı zamanda Muhittin Arabi’nin okuluna öğrenci yapmıştır. Topçu Hoca, şeyhinin ölümünden sonra yazdığı “Yıldırım Huzurunda” öyküsü bu ifadelerde özetlenen halleri daha derin ve sarih bir şekilde anlatır. 

Fransa’daki Nurettin Topçu tıpkı tavuğu annesi sanan ördek, İstanbul’a geldiğinde ise suyu görünce yüzmeye başlayan ördektir.  Bu metafor bir başka şekilde söylenirse, Fransa’da doktora hocasını kendisinin “babası” sanan fakat olmadığını anladığı İstanbul’da Abdülaziz Bekkine hazretlerini baba olarak kabul eder. Bilindiği gibi akademide "doktora danışmanına" dergahta ise "mürşid-i kamil olana" baba denir. Doktora hocası dünyalık, mürşidi kamil ise ahretlik babadır. Topçu, doktora hocasını ne kadar dünyevi baba kabul etti bilinmez ama Abdülaziz efendiyi manevi baba olarak kabullendiği bir hakikattir.

Topçu, bir nefes durmadan sadece aşk yolundan ilerlememiş aynı zamanda akademik olarak da ilerlemiştir. Hatta şeyhinin bu noktada ona her dem yardımcı olduğu söylenebilir. Devrin manevi büyüğü olan efendisinin eteklerine tutunarak  aldığı feyz hem gönül hem irade aynasını parlatmıştır. Bu anlamda aşkla beslenen iradeyi dava edinmesinin arkasında şeyhinin olduğu açıktır.

Bütün bu izah ve açıklamalardan da anlaşılacağı gibi, Topçu'nun ilerlemesi sadece aşk yolundan gelmemiş aynı zamanda akademik alanda da büyük adımlar atmıştır. Şeyhini rehber olarak gören ve ondan aldığı feyzle gönül ve iradesini parlatan Topçu, akademik ve manevi açıdan bir bütünlük içinde ilerlemiştir. Şeyhinin eteklerine tutunarak aldığı ilham, onun aşkla beslenen iradesini dava edinmesinin temelini oluşturmuştur.

Topçu'nun yaşam öyküsü, aşkın ve maneviyatın insanın akademik başarısına nasıl katkı sağlayabileceğini derinlemesine incelemeye davet eder. İlahi aşkın izinde ilerleyen Topçu, hem akademik hem de manevi olarak büyük bir gelişim kaydetmiştir. Onun hikayesi, aşkla dolu bir iradenin, dava edinme ve ilerleme yolunda ne kadar etkili olabileceğini gösterir.

Topçu, Abdülaziz Bekkine'yi tanıyınca sükut iklimiyle İsyan Ahlakı'nı kendinde birleştirmeyi başarır ve yazılarını bu düzlemde yazmaya başlar. Bekkine ile ikisi arasında manevi alışveriş başlar ve şeyhi ona hem metafizik hem felsefi izzet ve ikramında bulunur. Topçu, şeyhinin huzurunda sadece başını değil gönlünü de yere eğer ve onun gönül ırmağından akan suyla kendi gönlünü hem yıkar hem doldurur.

Ruhu vücuduna, vücudu ruhuna yakışan insanlardan biridir. Bazen vücudu kalem, ruhu sayfa bazen ruhu kalem, vücudu defter olur. Yazdığı her cümlenin ruha ve vücuda (harekete) etki etmesinin nedeni bundandır.

Parayı hakir görmesi kalbinin aklına, şöhretten iğrenmesi ise aklının kalbine hükmetmesinden ileri gelir. Izdırap kavramının içselliğine önem vermesi  Allah’ın azabının mukaddes olduğunu şeyhinden öğrenmesindendir.

Neyzen Tevfik’in neyi ve meyi ne ise Topçu'nun yaşam öyküsü, aşkın ve maneviyatın insanın akademik başarısına nasıl katkı sağlayabileceğini derinlemesine incelemeye davet eder. İlahi aşkın izinde ilerleyen Topçu, hem akademik hem manevi olarak büyük bir gelişim kaydetmiştir. Onun hikayesi, aşkla dolu bir iradenin, dava edinme ve ilerleme yolunda ne kadar etkili olabileceğini gösterir.

Topçu, Abdülaziz Bekkine'yi tanıyınca sükut iklimiyle İsyan Ahlakını kendinde birleştirmeyi başarır ve yazılarını bu düzlemde yazmaya başlar. Bekkine ile ikisi arasında manevi alışveriş başlar ve şeyhi ona hem metafizik hem felsefi izzet ve ikramında bulunur.

Topçu, şeyhinin huzurunda sadece başını değil gönlünü de yere eğer ve onun gönül ırmağından akan suyla kendi gönlünü hem yıkar hem doldurur.

Ruhu vücuduna vücudu ruhuna yakışan insanlardan biridir. Bazen vücudu kalem, ruhu sayfa bazen ruhu kalem, vücudu defter olur. Yazdığı her cümlenin ruha ve vücuda (harekete) etki etmesinin nedeni bundandır.

Parayı hakir görmesi kalbinin aklına,  şöhretten iğrenmesi ise aklının kalbine hükmetmesinden ileri gelir. Izdırap kavramının içselliğine önem vermesi  Allah’ın azabının mukaddes olduğunu şeyhinden öğrenmesindendir.

Neyzen Tevfik’in ney ve meyi ne ise Topçu’nun kalemi ve defteri de odur. Neyzen Tevfik’i Neyzen Tevfik yapan ney ve mey, Topçu’yu Topçu yapan kalem ve kağıt. Tevfik’in neyinin sesi insanın içine nasıl işliyorsa Topçu’nun kaleminin gıcırtısı da insanın ruhuna öyle işler.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

yaşar nezihe bükülmez, hayatı-şiirleri

  YASAR NEZIHE BÜKÜLMEZ (Yaşar Nezihe Hanım) (17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971) İstanbullu şair, altı yaşındayken annesini kaybeder. İzin almaksızın bir yıl süreyle okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kalır. Üç kez evlenir. Üç oğlundan ikisini yitirince, kendisini hayatta kalan tek oğluna adar. Küçük yaşta şiir yazmağa heveslenir. İlk şiirleri “Malumat ve Terakki” ile “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. İki kez intihara kalkışır. Şiirlerinde ekmek mücadelesini dile getirdi ve dönemin toplumsal sorunlarına eğildi. Ezilen insanların sorunlarını kendi sorunu olarak gördü; işçiye ve eylemlerine sahip çıktı ve bu nedenle işçi eylemlerini destekleyici şiirler de yazdı. Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Şiirlerine el konulan ilk kadın şairdir. Şiirleri Kadınlar Dünyası Dergisi'nde sıkça yayınlandı. Şarkılar da yazdı. 17 sene Esirgeme Derneği’ne iş işlemiş. Şark Eşya Pazarı’nda(1), Darphane'de çalışmış. Hi...

Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler

  Mehmet Dikkaya   Künye: Mehmet Dikkaya, “Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler”, Türk Yurdu , Ağustos 2023, ss. 16-22. Türkiye ekonomisinin yüz yılında birçok temel değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Sektörel ve yapısal bazda meydana gelen bu değişimin bir sonucu olarak yüz yıl sonunda ekonomik açıdan bambaşka bir manzara ortaya çıkmıştır. Yüz yıl öncesi ve yüz yıl sonrası karşılaştırmasında hayal edilen bir ekonomik yapının varlığından söz edilemez. Lakin içinden geldiğimiz coğrafya ve dezavantajlı bir başlangıç seti oluşturan tarihsel arka plan düşünüldüğünde bu manzara küçümsenmeyecek bir ilerlemeye tekabül etmektedir. Bu savı ispatlamak için evvela önceki yüzyıllardan kalan mirasa odaklanmak yerinde olacaktır. Osmanlı’dan Kalan Miras Osmanlı’nın klasik döneminde (1300-1600) iktisat ve siyaset dengesini koruyup geliştiren bir düzene sahip olduğu, toprak, esnaf sistemi ve ticaretin birey, toplum ve devletin ihtiyaçları arasında dengeyi kurmaya odak...

hayata bir mola olarak bayram

Nereye gittiği bilinmeyen ama inatla akmaya da devam eden hayat yolculuğunun önemli duraklarından birisi olarak bayramlar hep ilginç görünmüştür. Sadece yaşam için bir mola olması değildir bayramı cazip kılan. Aslında bizatihi hayatın önemli bir şahididir bayramlar. Çocukluk dönemlerimiz, gençlik yıllarımız, kendi ailemizi kurduktan sonra yaşadığımız dönemeçler hep bayramlar vesilesiyle hatırımızda kalmaya devam eder. Genelde bayramda alınan ışıl ışıl elbiseler, gıcır gıcır ayakkabılar, ilk servetlerimizi oluşturan harçlıklar, ilk kez karşılaştığımız akrabalarımız ve o günlere özel hazırlanmış enfes yemekler, baklavalar, börekler hep bayramların damaklarımızda bıraktığı tükenmez tatlardır. O sarmalar ki nazenin ellerde ince ince dokunmuş, o börekler ki yaprak yaprak döşenmiş, o baklavalar ki ince ince dilimlenmiş ve sevgilisiyle buluşmayı bekleyen körpe birer aşık gibiydiler. Arife günü ayakkabı alır ilk kez bayramda giymek üzere en kuytu yerde saklardık. Bir keresinde mahalleleri kola...