Ana içeriğe atla

Gelin Ana!


25 Temmuz 2020

Yengeye “gelinana” derler bizim oralarda. Hızla söyleyince gelnana haline dönüşmüş zamanla. Kuru bir yenge lafına göre, daha içten görünür. Tıpkı emmi kelimesindeki sıcaklığı amca sözcüğünde bulamama gibi...

Hem gelnanada yakınlık, anneliğe benzer bir sığınma duygusu hissedilir.

Böyle bir kadını geçen hafta aniden kaybettik. “Kör olası hastalığın” pençesine düşmüştü. Korona değil, tüm zamanların en kötüsü olan kanser illeti idi bu. Bu da öz annemin tabiri olarak aklımda kalmış, böyle çaresiz durumları üstü kapalı ifade etmek için.

Şekerdeki derme çatma evde geçti hayatının çoğu. İki oğlan, bir de sonradan yengem olacak ay parçası bir kız büyüttü gelnana. Şeker fabrikasında işçi olan ama sıradan bir işçide asla rastlanmayacak derecede girişimcilik azmi ile fokur fokur kaynayan emmimin eşi idi. Bu, elektronik eşyadan kamyona, oradan arsa ve ev satışına kadar neredeyse her tür emtianın alım satımını büyük bir heyecanla yapan adamın karısı olmak kolay iş olmasa gerekti. Zira en sonunda, küçük oğlunun ve torunlarının gayretleriyle Konya’nın ortasına, İplikçi Camiinin arkasına kocaman bir otel bile dikmeyi başardı emmim.

Böyle hareketli bir ömrün ortasında çalkalanan emmimin hiç bir kaba sığdırılamayacak ticari meraklarını dizginlemeye çalışan gelnananın halini tahmin etmek hiç zor olmasa gerek.

Emmim her yana teahhütte bulunur, 12 Eylül rejimi başta olmak üzere devletle zaman zaman başı derde girdiği için öz savunmasını geliştirmeye çalışırdı. Benim SBF’de okumamdan büyük haz duyar ve “savcı bey” diye hitap ederdi. Ortaokul yıllarında ise bu şekilde başarı ile yoluma devam edersem Ezher Üniversitesi’ne göndereceğini vaat ederdi. Her tür sürprize açık bu kabına sığmayan adam 9 yaşımda iken elime bir 6 bin lira sıkıştırmıştı (1980’de bu para küçük bir servet demekti) ki ben de bir çılgınlık yapıp tamamını en büyük abime düğün hediyesi olarak takıverdim. Böyle emmiye böyle yeğen oluyormuş demek. 😊

Bir yeğen olarak emmimin peşine takıldığım küçüklük yıllarımda sabah namazı dönüşü kocaman bir karpuzu “kan yapacağı” düşüncesiyle aç karna mideye indirdiğimizi bile hatırlıyorum. Bir de gelnananın hazırladığı enfes yemekleri. Hastalığının ilerlediğini dönemde bile, ziyaretine gittiğimizde bir şeyler ikram etme telaşı içinde idi gelnana.

Artık ömrünün çoğunu geçirdiği Şeker'deki evinden, Akyokuş'a çam ağaçları arasına inşa edilmiş 3 katlı bir eve taşınmış ve daha rahat etmiş bir durumda idi. Ama bu kez, annemin tabiriyle "kör illetle" mücadele etmek zorunda kaldı. Çoğu iş adamı çocuklar ve torunlar büyüttü. Emmim ile geçirdiği 72 yıllık ortak hayatın ürünü idi bunlar. Beyşehir’in bir köyünden Konya’ya uzanan pek çok yurdum insanının öyküsüne benzer ömürlere benziyor belki ama öyküyü anlamlı kılan bizzat yaşanmışlığı ve hafızalardan silinmeyen hatıralar olsa gerek.

Şekerdeki o derme çatma ama önünde kocaman asmasıyla temayüz eden o güzel evin yerine şimdi modern apartmanlar dikilmiş durumda. Gelnana ise ötelere gitti. Sevdiği büyüklerinin gittiği rahmet diyarına. Karşısında aciz kaldığımız ölüm ülkesine. Bizim de dönüp dolaşıp vasıl olacağımız sonsuzluk mekanına...




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

yaşar nezihe bükülmez, hayatı-şiirleri

  YASAR NEZIHE BÜKÜLMEZ (Yaşar Nezihe Hanım) (17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971) İstanbullu şair, altı yaşındayken annesini kaybeder. İzin almaksızın bir yıl süreyle okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kalır. Üç kez evlenir. Üç oğlundan ikisini yitirince, kendisini hayatta kalan tek oğluna adar. Küçük yaşta şiir yazmağa heveslenir. İlk şiirleri “Malumat ve Terakki” ile “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. İki kez intihara kalkışır. Şiirlerinde ekmek mücadelesini dile getirdi ve dönemin toplumsal sorunlarına eğildi. Ezilen insanların sorunlarını kendi sorunu olarak gördü; işçiye ve eylemlerine sahip çıktı ve bu nedenle işçi eylemlerini destekleyici şiirler de yazdı. Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Şiirlerine el konulan ilk kadın şairdir. Şiirleri Kadınlar Dünyası Dergisi'nde sıkça yayınlandı. Şarkılar da yazdı. 17 sene Esirgeme Derneği’ne iş işlemiş. Şark Eşya Pazarı’nda(1), Darphane'de çalışmış. Hi...

Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler

  Mehmet Dikkaya   Künye: Mehmet Dikkaya, “Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler”, Türk Yurdu , Ağustos 2023, ss. 16-22. Türkiye ekonomisinin yüz yılında birçok temel değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Sektörel ve yapısal bazda meydana gelen bu değişimin bir sonucu olarak yüz yıl sonunda ekonomik açıdan bambaşka bir manzara ortaya çıkmıştır. Yüz yıl öncesi ve yüz yıl sonrası karşılaştırmasında hayal edilen bir ekonomik yapının varlığından söz edilemez. Lakin içinden geldiğimiz coğrafya ve dezavantajlı bir başlangıç seti oluşturan tarihsel arka plan düşünüldüğünde bu manzara küçümsenmeyecek bir ilerlemeye tekabül etmektedir. Bu savı ispatlamak için evvela önceki yüzyıllardan kalan mirasa odaklanmak yerinde olacaktır. Osmanlı’dan Kalan Miras Osmanlı’nın klasik döneminde (1300-1600) iktisat ve siyaset dengesini koruyup geliştiren bir düzene sahip olduğu, toprak, esnaf sistemi ve ticaretin birey, toplum ve devletin ihtiyaçları arasında dengeyi kurmaya odak...

hayata bir mola olarak bayram

Nereye gittiği bilinmeyen ama inatla akmaya da devam eden hayat yolculuğunun önemli duraklarından birisi olarak bayramlar hep ilginç görünmüştür. Sadece yaşam için bir mola olması değildir bayramı cazip kılan. Aslında bizatihi hayatın önemli bir şahididir bayramlar. Çocukluk dönemlerimiz, gençlik yıllarımız, kendi ailemizi kurduktan sonra yaşadığımız dönemeçler hep bayramlar vesilesiyle hatırımızda kalmaya devam eder. Genelde bayramda alınan ışıl ışıl elbiseler, gıcır gıcır ayakkabılar, ilk servetlerimizi oluşturan harçlıklar, ilk kez karşılaştığımız akrabalarımız ve o günlere özel hazırlanmış enfes yemekler, baklavalar, börekler hep bayramların damaklarımızda bıraktığı tükenmez tatlardır. O sarmalar ki nazenin ellerde ince ince dokunmuş, o börekler ki yaprak yaprak döşenmiş, o baklavalar ki ince ince dilimlenmiş ve sevgilisiyle buluşmayı bekleyen körpe birer aşık gibiydiler. Arife günü ayakkabı alır ilk kez bayramda giymek üzere en kuytu yerde saklardık. Bir keresinde mahalleleri kola...