Ana içeriğe atla

Üçüncü Tür


İnsanlar ikiye ayrılır diye biliyordum. İlki “bilmeyenler” kategorisine girer ve eğitim sürecine girdiklerinde öğrenirlerdi. İkincisi ise en tehlikelisi olanlardı ve asla iflah olmayanlar bunlardı. “Bilmediğini bilmeyenler” grubu idi bu ikinci kategori. Sorunun farkında olmadığı için bu kesimin eğitilmesi neredeyse imkansızdı. Bilmediğini bilmediği için mütemadiyen konuşur ve bilgiç tavrı ile cehaletinden kaynaklanan cahilliği bir türlü görmek istemezdi bu tür canlılar.
Sosyal medyanın yaygınlaşmasının sonuçlarından birisi olarak, sokakta görürsek muhatap bile olmak istemeyeceğimiz üçüncü bir tür ile karşı karşıya geldik maalesef. Bunlar “bilmediğini bilmek istemeyenler” olarak sınıflandırılabilir. Çok açık ve etkili bir kanıt sunarsınız ama asla inandıramazsınız. Çünkü bilmediğini bilmek istemediği için iflah olmaz bir bataklıkta yuvarlanıp dururlar.
Pek çoğu gerçek adını kullanmaz veya kim olduğunu ilk bakışta bilebilecek şekilde bir ipucu sunmaz. Bir spor kulübü veya ideolojik bir kavramın arkasına sığınıp oradan ateş etmeyi tercih eder. Bir an aranızdaki perde sıyrılsa ve suratını görüverseniz Allah sizi inandırsın, “hortlak görmüş gibi” olacağınıza adım gibi eminim. Çünkü “bilmediğini bilmek istememek”, yeryüzündeki hemen hiç bir canlı türünün mazhar olmak istemeyeceği bir meziyettir.
Meziyet mi? O da nedir? Beyin yerine, sadece ayakta durabilme işlevini yerine getirmek için gereken beyinciğe sahip bir canlı için meziyet oldukça üst kimlik inşa eden bir kavramdır. Asla “üçüncü yol” gibi bir alternatif yerine konamayacak bu karakter tipi, insanı dünyaya geldiğine pişman eder ve aynı fiziksel özelliklere sahip olmaktan ötürü derin bir utanca garkeder. Üstelik berbat bir gramere sahip olmasına ve ne anlatmak istediği muğlak olmasına rağmen yazı da yazabilmektedir bu tipler.
Bir gün böyleleri tarafından kullanılabilme ihtimali karşısında Sümerler’i dahi yazının icadı konusunda derin tereddüte düşürecek olan bu kimselere karşı kendinizi korumaya alınız lütfen. Olmayan bir zihinden dökülen o ilk cümleyi duyduktan veya okuduktan sonra hızla o mekanı terkediniz. Bir köşeye çekilerek “Allahım! Nolur beni cahillerle karşılaştır” diye dualar ederek elbette… 😊🤔🥹

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yaşar Nezihe Bükülmez (Hayatı ve Şiirleri)

  YASAR NEZIHE BÜKÜLMEZ (Yaşar Nezihe Hanım) (17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971) İstanbullu şair, altı yaşındayken annesini kaybeder. İzin almaksızın bir yıl süreyle okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kalır. Üç kez evlenir. Üç oğlundan ikisini yitirince, kendisini hayatta kalan tek oğluna adar. Küçük yaşta şiir yazmağa heveslenir. İlk şiirleri “Malumat ve Terakki” ile “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. İki kez intihara kalkışır. Şiirlerinde ekmek mücadelesini dile getirdi ve dönemin toplumsal sorunlarına eğildi. Ezilen insanların sorunlarını kendi sorunu olarak gördü; işçiye ve eylemlerine sahip çıktı ve bu nedenle işçi eylemlerini destekleyici şiirler de yazdı. Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Şiirlerine el konulan ilk kadın şairdir. Şiirleri Kadınlar Dünyası Dergisi'nde sıkça yayınlandı. Şarkılar da yazdı. 17 sene Esirgeme Derneği’ne iş işlemiş. Şark Eşya Pazarı’nda(1), Darphane'de çalışmış. Hi

Dünyanın Tüm Bayramları Geri Dönülmezdir!

Dünyanın Tüm Sabahları adlı ünlü film, sinema, müzik, estetik ve aşkı buluşturur. 17. yy sonlarında Fransa’da, sarayda başlayan filmde saray müzisyeni, büyük bir salonda kederli bir halde öğrencilerine ders verirken mutsuz bir ruh hali ile konuşuyor. Çok saygı duyduğu ustasından söz etmeye başlıyor. Büyük bir viyola sanatçısı olan ustası, karısının ölümünden sonra çiftliğindeki kulübede inzivaya çekilmiş halde iki kızıyla yaşamıştır. Bazen karısını yanında hayal eden, ona aşkını koruyan ustası, saraydan aldığı teklifi düşünmeden ilkeleri uğruna geri çevirir. Bu ilkeler, saray müzisyenliği yapmamak, müziği sarayın emrine sokmamak, müzikte şan-şöhret aramamak gibidir. Bir gün genç bir müzisyen gelir yanına ve onu eğitmeyi belli şartlarla kabul eder ama genç, ustasının ilkelerini çiğner ve saraya müzisyen olur. Film, günümüz insanına ve ahlaki tercihlerine atıfta bulunuyor, yaşama nasıl bir anlam vereceğimizle ilgileniyor. Ne için yaşadığımız veya çalıştığımızı, sanatı neden ve kim için y

Otomobil Parasına Radyo: Yetmişli Yıllarda Devlet

bir arkadaşımın paylaştığı eski bir radyo, bendenizi eski bir hikayeye götürdü. rahmetli mehmet amcam, namı diğer "ford mehmet", askere gitmeden konya merkezde at arabası ile taşımacılık işleri yaparmış. at arabasından, kendisine ölümünden sonra bile bir lakap bırakacak ford kamyonlara doğru yolculuğunun ilk aşamaları diyelim buna. elbette o günün koşullarında at arabası sahibi olmak günümüzde bir otomobil sahibi olmak kadar prestijli bir durum. üstelik hem evin geçimini sağlıyor hem de motorlu araçların yaygın olmadığı bir dönemde kente kapağı atabilenler için saman parasına ulaşım imkanları sunuyor. genç bir delikanlı olan amcamın askere çağrılmasıyla birlikte at arabası ile olan bu duygusal ilişki bozuluveriyor. işi sürdürecek başka kimse de olmayınca birliğine teslim olmadan bir-iki ay önce at arabasını satmak zorunda kalıyor. anadolu'da askerlik, hayatta önemli bir dönüm noktası o zamanlarda ve her şey askerden gelmekle ilişkilendirilir. adeta milattan önce-milattan