Ana içeriğe atla

Bir bilinçaltı hikayesi!



Merkezi bir sınavda bina sorumlusu olarak bir yerde bulunuyordum. Salonda görevli gözetmen, nasıl olmuşsa salon başkanının alması gereken sınav evrakını teslim alıp salona doğru yollanmış. Gerçek başkan ise bir okul müdiresi olarak el elde baş başta ortada kalıvermiş haliyle...

Müdire hanıma, “Hocam! Endişe etmeyin! Bir okulda iki müdür, bir salonda da iki başkan olmaz. Size başkanlığınızı iade ederiz” dedim. Sonra listeden bu karmaşık durum anlaşılınca salona gönderdim görevli arkadaşı ve müdire hanımefendiyi başkanlık görevine kavuşturduk sonunda.

Ardından salona gidip “kaçak başkanı göreyim ve biraz takılayım” istedim. Gidip gülümsemeli bir tavırla kaçak salon başkanına laf dokundurmak için “Güvenliğe haber verdim, birazdan sizi darbeye teşebbüsten alıp götürecekler” dedim. Meğer adamcağız sınavlarda ilk kez görev almış ve yanlış anlama sonucu alıp götürmüş salon evrakını. Ama benim latife içeren sözlerimi aşırı ciddiye aldı ve “Hocam! Ben 15 Temmuz'da İstanbul’da idim. En ön safta arslanlar gibi mücadele ettim” demesin mi? “Ben eski bir askerim” diye de ekstra açıklama yapma gereği hissedince iyice koptum.

Olayın nereden nereye geldiğini görünce şok oldum ama nasıl bir toplumsal bilinçaltı oluştuğunu anlama bakımından da ilginç bir manzara çıktı ortaya.

Şunları düşündüm: 27 Mayıs'tan beri, bütün darbe girişimlerine yönelik “böylesi bir bilinçaltı ve toplumsal hafıza söz konusu olsaydı, ne 12 martlar, ne 12 eylüller, ne 28 şubatlar ve ne de 27 nisanlara tevessül edilebilirdi” belki.

Elbette bu örnekte sivil bir darbe girişimi idi yaşanan ve kendi içinde tolere edilebilir belki. Buna rağmen, her tür haksız işgal ve toplumsal iradeyi ipotek altına alan girişim ve örgütlenmeyi lanetlemek ve tepki göstermenin ne derece lüzumlu olduğunun altını kalın harflerle hep çizmek gerektiğini ifade etmek adına güzel bir vesile oldu.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

yaşar nezihe bükülmez, hayatı-şiirleri

  YASAR NEZIHE BÜKÜLMEZ (Yaşar Nezihe Hanım) (17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971) İstanbullu şair, altı yaşındayken annesini kaybeder. İzin almaksızın bir yıl süreyle okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kalır. Üç kez evlenir. Üç oğlundan ikisini yitirince, kendisini hayatta kalan tek oğluna adar. Küçük yaşta şiir yazmağa heveslenir. İlk şiirleri “Malumat ve Terakki” ile “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. İki kez intihara kalkışır. Şiirlerinde ekmek mücadelesini dile getirdi ve dönemin toplumsal sorunlarına eğildi. Ezilen insanların sorunlarını kendi sorunu olarak gördü; işçiye ve eylemlerine sahip çıktı ve bu nedenle işçi eylemlerini destekleyici şiirler de yazdı. Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Şiirlerine el konulan ilk kadın şairdir. Şiirleri Kadınlar Dünyası Dergisi'nde sıkça yayınlandı. Şarkılar da yazdı. 17 sene Esirgeme Derneği’ne iş işlemiş. Şark Eşya Pazarı’nda(1), Darphane'de çalışmış. Hi...

cumhuriyet meselesi

Tepeden aşağıya doğru devlete ve topluma yeni bir biçim verme projesi olarak hayata geçmiş olan cumhuriyet fikri, aradan geçen 101 yıla rağmen toplumun bir çok dindar-muhafazakar damarında halen oldukça düşük bir nabızda atmaya devam ediyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri, nizam-ı kadim adı verilen, en az bin yıldır tahkim etmiş ve son bir kaç asırdır üzerinde çivi bile oynatılmasına bilinçli biçimde karşı çıkmış bir zihniyetin her halükarda ve ısrarla galip geldiğini düşünüyor olagelmesi sayılabilir. Zira, kılcallarda büyük bir titizlikle, olanca temkinlilik haliyle ve idris küçükömer usta’nın deyimiyle doğucu-abdülhamitçi rotada ilerlemeye devam eden bu paradoksal hal, okumuş bazı kesimlerin zihinlerini de esaret altına almaya devam ediyor. Oysa “Alternatifiniz neydi beyler” diye yöneltilecek bir sorunun muhtemelen berrak bir cevabı yok. Hilafet, şeriat, saltanat ya da bunların herhangi bir kombinasyonunu savunmak için hem hikayenin başında hem de günümüzde elimizde yeterli kanıt...

Tu Guli : Sen Gülsün

Kars’ta türkü akşamlarında dilimizden düşürmediğimiz bu içten türkü takılıverdi dilime birden. Yeniden nağmeleri çağladı ruhumda ve nedenini bilmediğim bir huzur kapladı içimi. Belki eski bir dosta tekrar kavuşmak, belki hüzünlü bir türküde bile huzur bulmak coşkun halimi açıklayabilirdi. Onbeş yıl önce sıkça dinlediğimiz bu yanık türkü, o zaman altı yedi yaşlarında olan kızlarımın diline de pelesenk olmuştu. “Tı guli aç baba” derlerdi. Şimdi birisi hukukçuluğa diğeri mühendisliğe yelken açmış kızlarım, o masum dünyalarında kendilerine ait anlamlar bulmuş olmalıydı. Hepsinden öte, daha öncesinde bir türkü tadında bile terennüm etme fırsatı bulamadığımız başka bir dilden (mahkemelerimizdeki tutanaklarda en azından on yıl önce “bilinmeyen bir dil” diye geçen) gönlümüze akan bu nağmeler karşısında bigane kalmak neredeyse imkansızdı. gPolitik çağrışımlardan uzak bir şekilde Allah’ın ayetlerinden birisi sayılmasına rağmen görmezden gelinen bu tartışmayı tekrar tutuşturmaya gücüm ve enerjim ...