Ana içeriğe atla

İçimizdeki şeytan!



"Bir zamanlar bir iyi, bir de kötü büyücü varmış. İyi büyücü, bir insanı kötü büyücünün şerrinden kurtarmak için buğday tanesine çevirmiş. Kötü büyücü birden bir horoz olup tam taneyi yutacakmış ki iyi büyücü tanenin üzerine bir şinik buğday dökmüş. Böylece kötü büyücü aradığı taneyi bulamamış. "İşte Hristiyanlar da Allah'ın kitabı olan İncil'i bu hâle getirdiler. Allah'ın kitabının yanı sıra kırk dokuz kitabı kutsal tanıyarak hak ve bâtılı birbirine karıştırdılar." der ünlü Rus romancı Tolstoy İçimizdeki Şeytan adlı eserinde...

Dün akşam, bu hikayeye esin kaynağı olan coğrafyadan bir kısım mücahitlerin (!) uydu cihazlarını kırıp parçaladıklarını gördüm. Altı yıl önceki bir videoda ise aynı mücahit beylerin, dini gerekçelerle televizyonları kırma görüntülerini son model telefonlara kaydederek internete yükledikleri videosu yayınlanmıştı...

Çocukluğumun şekillenmesinde önemli bir yeri olan masal perim, rahmetli anneannem de "televizyon" için "şeytan" derdi. Kuşkusuz Tolstoy'un İçmizdeki Şeytan kitabını okumamıştı rahmetli. Zira yetiştiği dönemdeki sunni yorum gereği, kadının okuma bilmesine gerek yoktu ve bu amaçla erkeklerle bir arada oturmak zinhar haramdı.
Üstelik, iyi birer mümin olduklarını düşünen büyükleri, kendisine Kuran'ı da öğretmemişlerdi. Nedenini daha sonra annemden işittim. Şöyle ki; kadın ileride evlenip çoluk çocuğa karışınca, ev telaşesinin çok olmasından Kuran okumayı unutur ve bu yüzden günaha girer şeklinde özetlenebilecek çok kutsal (!) bir gerekçeyle okutmamışlar masal perimi.

Şeytan cep telefonları ile bu cehalet sahnesini paylaşarak Şeytan internet üzerinden yayınlayanları görünce hem Tolstoy'un İçimizdeki Şeytan kitabı geldi, hem de anneannemin al(ama)dığı din eğitimi gereği televizyona yüklediği "şeytan" nitelemesi hatırıma geldi.

Diğer yandan, "cahilleri" televizyon parçalayıp kız çocuklarına ne dünyayı ne dini öğrenmeleri için yüzlerce yıldır fırsat sunmazken, İslam'ı aynı yorum bağlamında öğrenmiş olan "okumuşlar" ise Allah'ın baktığı yer olan gönülleri parçalıyor, hiç bir veriye dayalı olmadan başkasına rahatça iftira atabiliyor, kocaman küstahlıklar yapmalarına rağmen özür dilemenin erdemini keşfedemiyor, olası küçük iğrenç koltuklar hatırına çok iyi tanıdığı insanlarla selamı sabahı kesiyor, güven tabakasında kocaman delikler açıyor ve üstelik hala "dindar" kalabildiğine inanmaya devam ediyor...

İnsan olmak da, mümin kalmak da ne zormuş meğer bu alemde! Sözde Allah adına şahit olduğumuz cehalet örneklerinin bini bir para olmaya devam ediyor. Cahillerin de okumuşların da paradokslarıyla yuvarlanan bir dünyanın daha öğreneceği çok şey olduğu aşikar ve çokşikar ve pekşikar görünmüyor mu?
https://www.habererk.com/televizyona-karsi-yeni-cihad-metodu-video,13178.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

yaşar nezihe bükülmez, hayatı-şiirleri

  YASAR NEZIHE BÜKÜLMEZ (Yaşar Nezihe Hanım) (17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971) İstanbullu şair, altı yaşındayken annesini kaybeder. İzin almaksızın bir yıl süreyle okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kalır. Üç kez evlenir. Üç oğlundan ikisini yitirince, kendisini hayatta kalan tek oğluna adar. Küçük yaşta şiir yazmağa heveslenir. İlk şiirleri “Malumat ve Terakki” ile “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. İki kez intihara kalkışır. Şiirlerinde ekmek mücadelesini dile getirdi ve dönemin toplumsal sorunlarına eğildi. Ezilen insanların sorunlarını kendi sorunu olarak gördü; işçiye ve eylemlerine sahip çıktı ve bu nedenle işçi eylemlerini destekleyici şiirler de yazdı. Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Şiirlerine el konulan ilk kadın şairdir. Şiirleri Kadınlar Dünyası Dergisi'nde sıkça yayınlandı. Şarkılar da yazdı. 17 sene Esirgeme Derneği’ne iş işlemiş. Şark Eşya Pazarı’nda(1), Darphane'de çalışmış. Hi...

Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler

  Mehmet Dikkaya   Künye: Mehmet Dikkaya, “Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler”, Türk Yurdu , Ağustos 2023, ss. 16-22. Türkiye ekonomisinin yüz yılında birçok temel değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Sektörel ve yapısal bazda meydana gelen bu değişimin bir sonucu olarak yüz yıl sonunda ekonomik açıdan bambaşka bir manzara ortaya çıkmıştır. Yüz yıl öncesi ve yüz yıl sonrası karşılaştırmasında hayal edilen bir ekonomik yapının varlığından söz edilemez. Lakin içinden geldiğimiz coğrafya ve dezavantajlı bir başlangıç seti oluşturan tarihsel arka plan düşünüldüğünde bu manzara küçümsenmeyecek bir ilerlemeye tekabül etmektedir. Bu savı ispatlamak için evvela önceki yüzyıllardan kalan mirasa odaklanmak yerinde olacaktır. Osmanlı’dan Kalan Miras Osmanlı’nın klasik döneminde (1300-1600) iktisat ve siyaset dengesini koruyup geliştiren bir düzene sahip olduğu, toprak, esnaf sistemi ve ticaretin birey, toplum ve devletin ihtiyaçları arasında dengeyi kurmaya odak...

hayata bir mola olarak bayram

Nereye gittiği bilinmeyen ama inatla akmaya da devam eden hayat yolculuğunun önemli duraklarından birisi olarak bayramlar hep ilginç görünmüştür. Sadece yaşam için bir mola olması değildir bayramı cazip kılan. Aslında bizatihi hayatın önemli bir şahididir bayramlar. Çocukluk dönemlerimiz, gençlik yıllarımız, kendi ailemizi kurduktan sonra yaşadığımız dönemeçler hep bayramlar vesilesiyle hatırımızda kalmaya devam eder. Genelde bayramda alınan ışıl ışıl elbiseler, gıcır gıcır ayakkabılar, ilk servetlerimizi oluşturan harçlıklar, ilk kez karşılaştığımız akrabalarımız ve o günlere özel hazırlanmış enfes yemekler, baklavalar, börekler hep bayramların damaklarımızda bıraktığı tükenmez tatlardır. O sarmalar ki nazenin ellerde ince ince dokunmuş, o börekler ki yaprak yaprak döşenmiş, o baklavalar ki ince ince dilimlenmiş ve sevgilisiyle buluşmayı bekleyen körpe birer aşık gibiydiler. Arife günü ayakkabı alır ilk kez bayramda giymek üzere en kuytu yerde saklardık. Bir keresinde mahalleleri kola...