15-16 Ağustos 2013 tarihlerinde Azerbaycan'ın Gebele (Rusların ünlü radar istasyonu da buradadır) şehrinde toplanan III. Türk Keneşi, Mısır'da elim kıyımların yaşandığı döneme denk gelmesine rağmen, Türk dünyasında pozitif adımların atılabileceğine dair umutlarla yüklü olarak toplandı. Zirvenin ana gündem maddesi Keneşi oluşturan şimdilik 4 ülke (Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye) arasında ulaşım ağlarının geliştirilmesi oldu. Türkiye ile Türk dünyası arasında doğrudan bir sınır olmaması rağmen (Nahçivan dışında) ulaştırma altyapısının geliştirilmesi konusu, üye ülkelerin ortak tarih ve uygarlık temelleri dikkate alındığında hayli dikkat çekici.
1992'den itibaren başlayan Türk Zirveleri, ilk yıllarda, şu anda potansiyel üye olarak adları geçen ülkelerin de (Türkmenistan ve Özbekistan) devlet başkanları düzeyinde etkin katılımıyla gerçekleşiyordu. Bu yıllarda Türkiye'nin sosyalist sistemden yeni çıkmış ve aniden bağımsız oluvermiş bu dünyaya karşı yaklaşımı duygusallık temelinden kurtulamıyordu. Aniden bağımsızlık olgusu, hem Türk cumhuriyetleri, hem de Türkiye için bu yıllarda geçerli idi. Bir öngörü, hazırlık, strateji temelli yapılanma olmaksızın bu dünyaya yönelen Türkiye, iç istikrarsızlıkla dolu kendi gündemine bakmaksızın "abi" rolü oymak isteyince ve Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan bu coğrafyayı yeni arka bahçesi olarak görme hayalerine kapılınca (plânsız bir şekilde bahçeyi tımar etme arzusu da bunun cabası oldu) 1996'dan sonra hem zirve toplantılarının toplanma aralığı uzadı, hem de şu anda bayrakları zirvelerde sembolik olarak var olan iki ülke böyle bir birliktelik ruhundan hızla uzaklaştı.
1990'ların başında ortaya çıkan "Adriyarik'ten Çin Seddi'ne Türk Dünyası" söyleminin 3-5 yıl geçmeden büyük bir yara almasına neden olan en önemli unsur kuşkusuz, Özbekistan'la Türkiye'nin bağlarının neredeyse kopma noktasına gelmesi oldu. Daha sonra yaraları sarma adına yapılan her çeşit tedavi yöntemi "Kerimov" faktörünün bilinçli soğuk duruşu nedeniyle sonuçsuz kaldı. Önceki günkü zirveye Başbakan Yardımcısını (Dışişleri Bakanları toplatısına da Türkmenistan'ın Bakü büyükelçisi katıldı) göndererek iştirak eden Türkmenistan'da yumuşama sinyalleri belirirken, Özbekler hala aynı katı tutumlarını sürdürmeye devam ediyor.
Özbekistansız bir Türk birliği şimdilik 2009'da Nahçivan anlaşmasıyla faaliyete geçen bu zirvelerin en önemli genişleme sorununu oluşturuyor. Zira, Tacikistan'ın da dahil edilmesiyle ortaya çıkan Orta Asya coğrafyasında, devasa nüfus ve doğal kaynak zenginliği şöyle dursun, Azerbaycan dışında her Türk cumhuriyeti ile ortak sınırı olan tek ülke Özbekistandır.
Bu kadar merkezi role sahip bir ülkenin katkıları olmaksızın, Aktau, Türkmenbaşı ve Bakü arasında denizyolu seferlerinin artırılmasıyla oluşacak bir ulaşım ağı geliştirme fikrinin iktisadi etkinliği sınırlı olacaktır. Üstelik ABD ile Andican'daki Mısır benzeri yapılan katliamın ardından yolları ayrılan Özbekistan, demokratik fikirlere karşı mesafesini korumaya şimdilik devam etmektedir. Bu anlamda, mevcut statükoyu veri kabul ederek mega projelerle bu ülkenin ikna edilmemesi durumunda Zirveler beklenen amaçların ortaya çıkmasını zayıflatacaktır.
Kars-Tiflis-Bakü (KTB) demir yolu bağlantısının (2014'te faaliyete geçmesi planlanmakta) Orta Asya'ya demir ve kara yolu bağlantısı kurularak uzatılmasının Ulaşımda ikinci perdeyi oluşturduğu düşünülürse, Demirden İpek Yolu fikri yine atkinlik kaybına maruz kalabilir.
Özbek ve Kırgız sınırında yaşanan tatsız olaylar nedeniyle Kırgızistan'a geçiş güzergahının Özbekistan tarafından tek taraflı kapatılması da dikkate alındığında bu iki ülkenin aynı Konsey (Keneş) etrafında buluşma olasılığı zayıflamaktadır.
Büyük resme bakınca, 5 milyon km.ye yakın coğrafi alanı, 1.5 trilyon dolara yakın GSİH'sı, 140 milyon kişiye baliğ insan potansiyeli ile ortaya çıkma potansiyeli olan Türk Birliği fikri için daha çok çalışılması gerektiği anlaşılmaktadır.
Diğer yandan, ünlü iktisatçı Balassa, ABD'nin iç entegrasyonu için 100 yıllık bir zaman diliminin geçtiğini ifade ederek, entegrasyonların öyle kısa zamanda ortaya çıkamayacağını vurgular. Aynı kurgu, halk tabiriyle, şimdilik "her tarladan bir kesek" profili ile dikkat çeken ve yönetici elitlerin kişisel çıkar maksimizasyonu etrafında şekillenen Türk Dünyası ülkeleri için de yapılabilir.
Buna rağmen umutlu olmak için pek çok neden, Türk Konseyi için de bulunmaktadır. KTB'nin realizasyonuna az kalmış olması, BTC gibi bir zamanlar "hayal" olarak nitelenen projenin hayata başarıyla geçmesi, 7 milyar dolar tutarında ve %80 oranında finansmanının Bakü tarafından karşılanması öngörülen Trans Anadolu Doğal gaz Boru Hattı (TANAP) projesi gibi stratejik mevzuların gündeme gelmesi bu umutlu olmanın bazı sacayaklarıdır.
Entegrasyon fikrini kalıcı kılacak başka bir unsur ise, Türkiye'de 2,5 milyar dolara ulaşan Kazak sermayesi ile Azerbaycan petrol şirketi SOCAR'ın 5 milyar dolar tutarında Star rafinerisi inşa faaliyetleri etrafında şekillenmektedir. Bu eksende artık Türkiye'den Türk dünyasına tek taraflı bir sermaye akımı yerine ters akımların da dev adımlarla ilerlediğinden söz edilebilir.
2012 itibarıyla, Türkiye-Türk cumhuriyetleri arasındaki ticaret hacminin 9.5 milyar dolara ulaştığı, Azerbaycan'da 5 milyar dolarlık, Kazakistan'da 2,5 milyar dolarlık Türk sermayesinin varlığına 2010 yılına kadar bu ülkelerde Türk müteahhitlerinin toplam 54 milyar dolarlık projeyi hayata geçirdikleri düşünüldüğünde ise, umutların artması için pek çok başka faktörün varlığından bahsedilebilir.
Sayıları 10 binleri bulan Türkiye'de/Türk okullarında ve Türk cumhuriyetlerindeki üniversitelerde eğitim görmüş insan sermayesi ise Türk Birliği fikrinin insan harcını teşkil edecektir. Türkiye'nin bölgeye yönelik politikalarının, milenyumun başından itibaren duygusallıktan sıyrılmaya başlaması ve proje temelli olarak inşa edilmeye çalışılması da "abi"nin kendini yeniden tanımlama çabasından başka bir şey değildir.
|
Yorumlar