Ana içeriğe atla

Aliyevler İktidarının 20 Yılında Türkiye-Azerbaycan İlişkileri

 


12 Haziran 2013

Ekim 2013, çağdaş Azerbaycan’ın mimarı ve ülkenin istikrarının önderi olarak kabul edilen Haydar Aliyev’in devlet başkanı oluşunun 20. Yılı olarak şaşaalı biçimde kutlanacak. Bu eksende, bu dönemin, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine bakan yönüyle kısa bir analizi yapılacak olursa, Sovyet sonrası dönemin en fazla heyecan verici konularından birisinin Türkiye-Azerbaycan ilişkileri olduğu görülecektir.

Öncelikle, dost ve akraba ülkeler olan Türkiye ve Azerbaycan'ın, Sovyet sonrası dönemde ortaya çıkan jeo-politik değişimle başlayıp günümüze kadarki süreç içinde, toplum ve yönetici elitler nezdinde karşılıklı ilişkileri oldukça ilerlemiştir. Türk akademik ve siyasal algısında Türk dünyası tanımlanırken; “Azerbaycan ve diğer Türk Cumhuriyetleri” ifadesinin kullanılması, bu dünya ile ilişkilerde Azerbaycan’ın eşsiz konumunu ifade eder. İki ülkenin dış politikasında, öncelikli alanlar olarak da birçok ortak nokta bulunur. Ermeni meselesi ve Ermenistan’la ilişkilerin, Hem Azerbaycan hem Türkiye için oldukça kırılgan ve yüksek önemi haiz olması bunların en önemlilerinden sayılabilir.

Bu eksende, ortak kültür ve tarihsel dinamiklerin mevcudiyetine paralel olarak iki ülke için ortak bir kaderin varlığından söz edilebilir. 1990 sonrası ortaya çıkan cari ihtiyaçların giderilmesi, sosyo-ekonomik sorunların karşılanması ve Kafkasya’da bölgesel istikrarı tehdit eden unsurların ortadan kaldırılması bu iki ülke için ortak bir çizgiye yönelmeyi gerektirmiştir. Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte, Rusya ve Ermenistan’ın Türkiye ve Azerbaycan ile ilgili izlediği bölgesel strateji, yine bu iki ülkede ortak güvenlik endişelerinin oluşmasına neden olmuştur.

Bu durumun bir uzantısı olarak Azerbaycan’da istikrarın yakalanamadığı 1990’lı yılların başında bu ülkeyi etkileyen olaylar, her iki tarafta da derin kaygılar oluşturmuştur. Kafkasya ve Orta Asya’da yeni bağımsız akraba cumhuriyetlerin ortaya çıkmasının iki kanatta yarattığı ilk coşku, dönemin başlarında kısa bir sürede yerini karamsarlığa terk etmiş ve sonraki dönemde daha sıkı bir dayanışmanın gerekliliği anlaşılmıştır. Bu dönemin başında, Azerbaycan’ın piyasa ekonomisine geçiş sorunlarının çözümlenmesinde ve uluslararası ilişkilerde stratejik bir müttefike sahip olmasında Türkiye, içerde yaşadığı politik istikrarsızlığa rağmen tam destek sunmuştur. Bu dönemde Türki Cumhuriyetlere yönelik olarak mal ve proje bazlı başlatılan Eximbank kredileri programında Azerbaycan’ın aldığı pay hatırı sayılır derecede büyük olmuştur. Denebilir ki, 1995’te Haydar Aliyev’e Türkiye’den bazı resmi zevatın darbe girişiminde bulunması ve 2008 yılında, aslen bir Batı-ABD planı olan Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalizasyonu için protokollerin imzalandığı dönemler hariç tutulacak olursa, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin, söz konusu dönemde ciddi bir türbülans yaşadığı görülmemiştir.

Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin ekonomi politiği, dış ticaret, doğrudan yatırımlar, beşeri sermaye akımları ve bölgesel işbirliği örnekleri ekseninde güçlü bir profil çizmektedir. 2012 yılı itibarıyla, karşılıklı ticaretin 3 milyar doları aştığı, bağımsızlıktan beri müteahhitlerinin yaklaşık 4.5 milyar dolarlık teahhüt işi üstlendikleri ve petrol dışı yabancı sermaye bağlamında en büyük yatırımcı haline geldiği Azerbaycan’daki Türkiye, ülkenin ekonomik geleceğinin belirleyici unsurlarından birisi olmuştur. Aynı şekilde, yılda 10 binden fazla Azerbaycan’lı öğrenciye eğitim veren kurumlar da Türkiye kaynaklıdır.

Bu ilişkiler, iki ülkenin karşılıklı çıkarlarını maksimize etmenin yanında daha geniş bir perspektiften bölgesel ve küresel bir etki alanına sahiptir. Kafkasya’daki bölgesel ekonomik gelişmenin tetiklenmesi ve bölgesel güvenliğin sağlanmasına uzanan bir çizgide, gerçekleşen ve planlanan projelerin bu bağlamda önemi büyüktür. Hazar kaynaklarının Avrupa’ya transferinden bahseden projelerden söz edildiğinde, ilk akla gelen Türkiye ve Azerbaycan arasında uzun zamandır süregelen istikrarlı ilişkiler olmaktadır.

Türkiye’nin Orta Asya ve Kafkasya politikalarının geliştirilmesine yönelik olarak da Azerbaycan’la ilişkileri merkezi bir role sahiptir. Bu rolün ortaya çıkmasını sağlayan unsurlar olarak; Sovyet sonrası coğrafyada ortaya çıkan fırsatları değerlendirmede Azerbaycan’ın Türkiye’ye eşsiz fırsatlar sunması, coğrafi ve beşeri sermaye düzleminde en yakın  ülke olması, Türkiye’nin artan enerji talebini karşılamada alternatif bir aktör olarak ortaya çıkması ve bu gücünü her geçen yıl pekiştirmesi, Türkiye’nin hızla gelişen ihracat sanayileri için, artan gelir düzeyi ile önemli bir pazar haline gelmesi gibi faktörlere temas edilebilir.

Tersinden, yani Azerbaycan merkezli olarak karşılıklı ilişkilere göz atılacak olursa, bu dönemde ortaya çıkan gelişmeler baz alınarak şunlar ifade edilebilir: Türkiye, Soğuk Savaş sonrası ortaya çıkan yeni koşullarda ve yeni jeo politiğin meydana getirdiği sorunların aşılmasında Azerbaycan için eşi bulunmaz bir ortak olmuştur. Bu anlamda İran’ın da şansı bulunmasına rağmen, Avrupa pazarlarına çıkış için Türkiye daha güvenli ve dost bir seçenektir. İkincisi, Azerbaycan için Türkiye, piyasa ekonomisine geçişte model alma ve özellikle son 10 yıl içerisinde kurumların demokratikleşmesi bağlamında özenle dikkate alınması gereken bir ülkedir. Refahın tabana yayılması ve bunun toplumsal tansiyonu düşürme üzerindeki etkilerini model alma açısından da Türkiye Azerbaycan için oldukça önemlidir. Özellikle sanayi ürünlerinin temin, alt yapının inşası ve yürütülmesi açısından Türkiye’nin Azerbaycan’a sunmuş olduğu seçenekler bir hayli fazladır. Daha da önemlisi, uluslararası ekonomik politik açısından Türkiye’nin, mevcut haliyle Azerbaycan’a küresel fırsatlar sunma ihtimali yüksektir.

Ağustos 2008’deki Rusya-Gürcistan çatışmasının bölgesel ekonomik etkileri düşünülürse, Güney Kafkasya’da Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan düzleminde ciddi bir alt bölgesel alan ortaya çıkmıştır. Bölgesel projeler tamamlandığında, bu alanın Rusya ve İran’a daha az bağımlı olacak şekilde gelişmesi ve Batı ile entegrasyonu mümkün olabilecektir. 2009 yılında ikili ilişkilerin normalleşmesine ilişkin olarak imzalanan protokoller ekseninde, Türkiye-Ermenistan sınırının açılma olasılığının gündeme gelmesinin bile, sonuçlar bağlamında bazı kuşkular bulunmasına rağmen bu bölgesel dinamizm ekseninde ortaya çıktığı söylenebilir.

İki ülkenin retorik olarak Haydar Aliyev döneminden kalma, “bir millet, iki devlet” algısının, diğer Türki cumhuriyetlerle karşılaştırıldığında daha fazla gelişme gösterdiği görülmektedir. Siyasi elitler düzleminde zaman zaman ortaya çıkan ruh uyumsuzluğu ise halk bazında çoğunlukla yaşanmamaktadır. Bu eksende, resmi ve formel olmayan ilişkilerin, Türkiye-Azerbayan ilişkilerininin geleceğini belirleyici olma şansı daha yüksek görünmektedir. Bu konuda, özellikle beşeri sermaye bağlantılarının karşılıklı etkileşiminin yüksek olduğu dikkat çekmektedir. Son tahlilde, diplomasinin, kamu unsuru gözardı edilerek yapılamayacağı ve bir üst aşamaya geçilemeyeceği gerçeği altında, bu bağlantıların ekonomik ve politik altyapının kökleşmesinde büyük bir kaynağı olacağı ifade edilebilir.

Sonuç olarak, baba ve oğul Aliyev’in iktidarı kontrol ettiği 20 yıl içerisinde, Türkiye ve Azerbaycan arasında, bazı dalgalanmaların yaşandığı bir kaç dönem dışında istikrarlı bir müttefiklik ilişkisi ortaya çıkmıştır. Bu ilişkilerdeki istikrar, hem karşılıklı çıkarların bir gereği, hem tarihin ruhunun bir eseri, hem de uluslararası ekonomi politiğin icabı denebilecek tipik ve eşsiz (unique) bir nitelik göstermektedir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yaşar Nezihe Bükülmez (Hayatı ve Şiirleri)

  YASAR NEZIHE BÜKÜLMEZ (Yaşar Nezihe Hanım) (17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971) İstanbullu şair, altı yaşındayken annesini kaybeder. İzin almaksızın bir yıl süreyle okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kalır. Üç kez evlenir. Üç oğlundan ikisini yitirince, kendisini hayatta kalan tek oğluna adar. Küçük yaşta şiir yazmağa heveslenir. İlk şiirleri “Malumat ve Terakki” ile “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. İki kez intihara kalkışır. Şiirlerinde ekmek mücadelesini dile getirdi ve dönemin toplumsal sorunlarına eğildi. Ezilen insanların sorunlarını kendi sorunu olarak gördü; işçiye ve eylemlerine sahip çıktı ve bu nedenle işçi eylemlerini destekleyici şiirler de yazdı. Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Şiirlerine el konulan ilk kadın şairdir. Şiirleri Kadınlar Dünyası Dergisi'nde sıkça yayınlandı. Şarkılar da yazdı. 17 sene Esirgeme Derneği’ne iş işlemiş. Şark Eşya Pazarı’nda(1), Darphane'de çalışmış. Hi

Dünyanın Tüm Bayramları Geri Dönülmezdir!

Dünyanın Tüm Sabahları adlı ünlü film, sinema, müzik, estetik ve aşkı buluşturur. 17. yy sonlarında Fransa’da, sarayda başlayan filmde saray müzisyeni, büyük bir salonda kederli bir halde öğrencilerine ders verirken mutsuz bir ruh hali ile konuşuyor. Çok saygı duyduğu ustasından söz etmeye başlıyor. Büyük bir viyola sanatçısı olan ustası, karısının ölümünden sonra çiftliğindeki kulübede inzivaya çekilmiş halde iki kızıyla yaşamıştır. Bazen karısını yanında hayal eden, ona aşkını koruyan ustası, saraydan aldığı teklifi düşünmeden ilkeleri uğruna geri çevirir. Bu ilkeler, saray müzisyenliği yapmamak, müziği sarayın emrine sokmamak, müzikte şan-şöhret aramamak gibidir. Bir gün genç bir müzisyen gelir yanına ve onu eğitmeyi belli şartlarla kabul eder ama genç, ustasının ilkelerini çiğner ve saraya müzisyen olur. Film, günümüz insanına ve ahlaki tercihlerine atıfta bulunuyor, yaşama nasıl bir anlam vereceğimizle ilgileniyor. Ne için yaşadığımız veya çalıştığımızı, sanatı neden ve kim için y

Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler

  Mehmet Dikkaya   Künye: Mehmet Dikkaya, “Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler”, Türk Yurdu , Ağustos 2023, ss. 16-22. Türkiye ekonomisinin yüz yılında birçok temel değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Sektörel ve yapısal bazda meydana gelen bu değişimin bir sonucu olarak yüz yıl sonunda ekonomik açıdan bambaşka bir manzara ortaya çıkmıştır. Yüz yıl öncesi ve yüz yıl sonrası karşılaştırmasında hayal edilen bir ekonomik yapının varlığından söz edilemez. Lakin içinden geldiğimiz coğrafya ve dezavantajlı bir başlangıç seti oluşturan tarihsel arka plan düşünüldüğünde bu manzara küçümsenmeyecek bir ilerlemeye tekabül etmektedir. Bu savı ispatlamak için evvela önceki yüzyıllardan kalan mirasa odaklanmak yerinde olacaktır. Osmanlı’dan Kalan Miras Osmanlı’nın klasik döneminde (1300-1600) iktisat ve siyaset dengesini koruyup geliştiren bir düzene sahip olduğu, toprak, esnaf sistemi ve ticaretin birey, toplum ve devletin ihtiyaçları arasında dengeyi kurmaya odaklandığı a