Ana içeriğe atla

Budapeşte İzlenimleri,

 


8-22 Nisan 2012

Bir proje kapsaminda iki hafta kadar yerinde gözlem yapma fırsatı bulduğumuz Dogu Avrupa sehirlerinde yaşadığım ve gördüklerime iliskin bazı hususları paylaşmaya çalışacağım burada. Budapeşte merkezli gozlem yapma fırsatı bulduğum sosyo-ekonomik ve kültürel yapıya iliskin gözlemler olacak bunlar.

Her seyden once Budapeşte, Estergon ve diger Macar sehirleri, bütün izlerini ortadan kaldırma yönünde harcanmış onca çabaya rağmen Osmanlı geçmişine iliskin izler ve Türkiye'ye yakinlik baglaminda daha sıcak ve "bizden bir sehir" izlenimi uyandırdı uzerimizde. Nitekim, Haçlı ordusunun saldırısına karşı Budin Kalesi'ni savunma konusunda gösterdiği kahramanca direnişinin Macarlara mezar taşına "rahat uyu kahraman düşman" yazdırmasından da anlaşılacağı gibi Abdurrahman Abdi Arnavut Paşa'nın ve savunmada şehit olan ataların  izlerini burada hala bulmak mümkün. 17. YY'a ait resimlerden Budapeşte'de bir hayli Osmanlı eseri bulunduğu anlaşılmakta ama şimdi bu eserlere rastlamak çok zor görünüyor. Osmanlı, Viyana hezimeti sonrası Avrupa'dan  çekilirken, ricatin olduğu bu coğrafyanın uzun bir istikrar dönemine kavuşmada fazla şanslı olduğu söylenemez. Belki de 150 yıllık Osmanlı barışı donemi boyunca Macarlar en parlak dönemlerini yasadılar ve ardından basta Habsburg Hanedanı donemi olmak üzere Avusturya merkezli otoritelere boyun eğmek zorunda kaldılar.

Özellikle su anda bile sehirde var olan binin uzerinde sıcak su kaplıcasının temellerinin Osmanlı döneminde temellerinin atildigi rivayet ediliyor. Bu anlamda günümüzdeki Macaristan elitleri, Avusturya-Macaristan imparatorluğu döneminin kendileri için tam bir felaket anlamına geldigini sıkça vurgulamaktalar. Bu etkinin, Nazi Almanya'sının sehirde yarattığı felaketle birlikte genel olarak Alman nüfuzuna karsı bir reaksiyon olarak genişledigi de söylenebilir. Büyük umutlarla 2004'te başlayan AB üyeliğinin, sanayi alt yapısının basta Almanya olmak üzere küresel sermayenin kontrolüne geçmesi ile farklı bir mecraya sürüklendiği söylenebilir. İhracatın yarıdan fazlasını gerçekleştiren bu çok uluslu şirketlerin istihdama katkı bağlamında önemli bir etki sağlayamadığı görülmektedir. 

Sosyalizm döneminde ise, Rus etkisinin ortaya çıktığı ve yaklaşık 8 yıl Rusça'nın egitim dili haline getirildiği görülüyor. Bu gün Macaristan'da Rus izlerini bulmak bir hayli zor ve Rusça neredeyse hiç bilinmiyor. Son zamanlarda Sovyet terörünü kinayan eserlerin sehrin görünür yerlerinden kaldirilmaya baslamasindan da anlasilacagi gibi, enerji faktörü sayesinde yeniden Rusya ile iliskilerin gelistirilmeye basladigi gorulmekte. Bu durumu, ülkenin son bir kaç yüzyılda en önemli belirleyici güçleri olan Almanya ve Rusya arasında denge politikası  izleme stratejisi izleme olarak da yorumlamak mümkün.

Mensup oldugu dil gurubunun Ural-Altay olması, buraya  çeşitli amaçlarla gelen Türklerin Macarca'yı diğer dillere nispeten daha kolay öğrenmesine yardımcı oluyor. Budapeste'nin caddelerini kaplayan onlarca döner ve kebabçı ve iki bin civarında ogrencisi ile Türk vatandaşları büyük bir etkinlik kuramamış olsa da, bu ülkede kendilerini rahat hissediyorlar.  Ticaret müşavirimizin de neredeyse benzer düşüncelere sahip olduğunu öğreniyorum bu arada. Buradaki Turklerin kendilerini evlerinde gibi hissetmelerini sağlayan duygular ortak tarih ve genetik benzerlikler olsa gerek. Alma, arpa, küçük gibi yüzlerce kelime ortak olarak kullanılıyor. Turan araştırmalarının yapılmasında da öncü ülkelerden biri Macaristan. Hatta, asırı milliyetçi parti, "Macaristan Macarlarındır" söylemiyle yola çıkmasına rağmen Macarlar için dünyadaki tek dost ülkenin  Türkiye olduğunu ifade etmekten çekinmemiş yakın zamanda ve %17'lik bir taraftar kitlesine ulaşmış son seçimlerde. 

Avrupa'nın neredeyse tam ortasında bulunması ve yatırımlar için cazip bir mekan haline gelmek amacıyla izlenen liberal politikaların izleniyor olması nedense bu ülkeyi Kırgızistan ile karşılaştırma yapmaya sevketti beni. Ama ölçüsüz liberalizm sanayinin büyük kısmının yabancı firmalara geçmesine ve 2007'den beri dunya finansal krizinden en fazla etkilenen ülkeler arasina girmelerini saglayan dalgali bir ekonomik panoramaya sahip olmalarını sağlamış.

Buna rağmen Macarlarin icatçı özellikleri ağır basan ve endüstriyel gelişme için gerekli bir beşeri sermaye yapısına sahip olduğu görülüyor. Ünlü zeka küpünün ve pek çok yetenek-beceri gerektiren buluşun sahibi olmuş tarihte Macarlar. Günümüzde de bu ve benzeri zeka- beceri gerektiren buluşları sehirde kücük bir tur atarak görmek mümkün. Bu bağlamda küresel dalgalanmaların etkisinden sıyrılma potansiyeli çok yuksek görünüyor. Yine de ülkede sosyolojik açıdan önemli bazı problemlerin var olduğu da görülmekte. Nüfusun, teşvik edilmesine rağmen azalma eğilimi göstermesi, ekonomik dalgalanma nedeniyle nitelikli işgücünün daha yüksek gelir düzeyine sahip AB ülkelerine göçmesi, bin yıllık hristiyan gecmisine rağmen dinin öneminin çok az hissediliyor olması gibi hususlar bunlardan bazıları. Sosyalist gecmisten kaynaklanan ateist egitim sisteminin bu maneviyat boşluğu üzerinde büyük etki oluşturduğu tartışılmaz. Bu gün bütün eski sosyalist ülkelerde var olan "paradan başka hiç bir şeyi kutsal saymama" eğilimi önemli ölçüde Macaristan'ı da sekillendirmis görünüyor.

Türkiye kaynaklı egitim faaliyetlerinin, Orta Asya'dakiler kadar yaygın ve etki alanı geniş olmasa da bir kaç yıldır varlığını sürdürdüğü görülüyor. Şimdilik Macar elitlerinin cocuklarına ulaşılamamış görünüyor okul ağının etki alanı. Yine de Macaristan'a yatırım yapmak ve seyahat amaçlı gelmek isteyenlerin yolu Türk okulları ile kesişiyor gibi. Bu faaliyetlere ek olarak, Süleymancilar adı verilen gurubun da faaliyette bulunduğunu görüyoruz. Diyanetle bağlantılı hiç bir yetkilinin olmadıgı bu ülkede, bu camianın açtığı caminin mekanı, burada yaşayan Türkleri bir araya getiren zeminlerden birini oluşturuyor.

Sivil toplum girişimleri dısında, kayıtlı yabancı sermaye içerisinde Türkiye'nin payı 70 milyon dolar gibi çok mütevazı bir rakamı oluşturuyor. Bu rakamın 40 milyon dolarını ise Celebi firmasının Budapeşte havaalanindaki işletmeciliğinin oluşturduğu düşünülürse, irili ufaklı ve küçük sermaye yatırımlarının küçük islerde yoğunlaştığı anlaslabilir. 

Bunun anlamı,  Türkiye için Macaristan'in halen bakir bir bölge olduğu ve ortak zemini oluşturan ögelerin, ikili işbirliğini geliştirme potansiyelini harekete geçirebileceği gerceginin farkedilmesindeki gerekliliktir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yaşar Nezihe Bükülmez (Hayatı ve Şiirleri)

  YASAR NEZIHE BÜKÜLMEZ (Yaşar Nezihe Hanım) (17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971) İstanbullu şair, altı yaşındayken annesini kaybeder. İzin almaksızın bir yıl süreyle okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kalır. Üç kez evlenir. Üç oğlundan ikisini yitirince, kendisini hayatta kalan tek oğluna adar. Küçük yaşta şiir yazmağa heveslenir. İlk şiirleri “Malumat ve Terakki” ile “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. İki kez intihara kalkışır. Şiirlerinde ekmek mücadelesini dile getirdi ve dönemin toplumsal sorunlarına eğildi. Ezilen insanların sorunlarını kendi sorunu olarak gördü; işçiye ve eylemlerine sahip çıktı ve bu nedenle işçi eylemlerini destekleyici şiirler de yazdı. Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Şiirlerine el konulan ilk kadın şairdir. Şiirleri Kadınlar Dünyası Dergisi'nde sıkça yayınlandı. Şarkılar da yazdı. 17 sene Esirgeme Derneği’ne iş işlemiş. Şark Eşya Pazarı’nda(1), Darphane'de çalışmış. Hi

Dünyanın Tüm Bayramları Geri Dönülmezdir!

Dünyanın Tüm Sabahları adlı ünlü film, sinema, müzik, estetik ve aşkı buluşturur. 17. yy sonlarında Fransa’da, sarayda başlayan filmde saray müzisyeni, büyük bir salonda kederli bir halde öğrencilerine ders verirken mutsuz bir ruh hali ile konuşuyor. Çok saygı duyduğu ustasından söz etmeye başlıyor. Büyük bir viyola sanatçısı olan ustası, karısının ölümünden sonra çiftliğindeki kulübede inzivaya çekilmiş halde iki kızıyla yaşamıştır. Bazen karısını yanında hayal eden, ona aşkını koruyan ustası, saraydan aldığı teklifi düşünmeden ilkeleri uğruna geri çevirir. Bu ilkeler, saray müzisyenliği yapmamak, müziği sarayın emrine sokmamak, müzikte şan-şöhret aramamak gibidir. Bir gün genç bir müzisyen gelir yanına ve onu eğitmeyi belli şartlarla kabul eder ama genç, ustasının ilkelerini çiğner ve saraya müzisyen olur. Film, günümüz insanına ve ahlaki tercihlerine atıfta bulunuyor, yaşama nasıl bir anlam vereceğimizle ilgileniyor. Ne için yaşadığımız veya çalıştığımızı, sanatı neden ve kim için y

Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler

  Mehmet Dikkaya   Künye: Mehmet Dikkaya, “Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler”, Türk Yurdu , Ağustos 2023, ss. 16-22. Türkiye ekonomisinin yüz yılında birçok temel değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Sektörel ve yapısal bazda meydana gelen bu değişimin bir sonucu olarak yüz yıl sonunda ekonomik açıdan bambaşka bir manzara ortaya çıkmıştır. Yüz yıl öncesi ve yüz yıl sonrası karşılaştırmasında hayal edilen bir ekonomik yapının varlığından söz edilemez. Lakin içinden geldiğimiz coğrafya ve dezavantajlı bir başlangıç seti oluşturan tarihsel arka plan düşünüldüğünde bu manzara küçümsenmeyecek bir ilerlemeye tekabül etmektedir. Bu savı ispatlamak için evvela önceki yüzyıllardan kalan mirasa odaklanmak yerinde olacaktır. Osmanlı’dan Kalan Miras Osmanlı’nın klasik döneminde (1300-1600) iktisat ve siyaset dengesini koruyup geliştiren bir düzene sahip olduğu, toprak, esnaf sistemi ve ticaretin birey, toplum ve devletin ihtiyaçları arasında dengeyi kurmaya odaklandığı a