Bir proje kapsaminda iki hafta kadar yerinde gözlem yapma fırsatı bulduğumuz Dogu Avrupa sehirlerinde yaşadığım ve gördüklerime iliskin bazı hususları paylaşmaya çalışacağım burada. Budapeşte merkezli gozlem yapma fırsatı bulduğum sosyo-ekonomik ve kültürel yapıya iliskin gözlemler olacak bunlar.
Her
seyden once Budapeşte, Estergon ve diger Macar sehirleri, bütün izlerini
ortadan kaldırma yönünde harcanmış onca çabaya rağmen Osmanlı geçmişine iliskin
izler ve Türkiye'ye yakinlik baglaminda daha sıcak ve "bizden bir
sehir" izlenimi uyandırdı uzerimizde. Nitekim, Haçlı ordusunun saldırısına
karşı Budin Kalesi'ni savunma konusunda gösterdiği kahramanca direnişinin
Macarlara mezar taşına "rahat uyu kahraman düşman" yazdırmasından da
anlaşılacağı gibi Abdurrahman Abdi Arnavut Paşa'nın ve savunmada şehit olan
ataların izlerini burada hala bulmak mümkün. 17. YY'a ait resimlerden
Budapeşte'de bir hayli Osmanlı eseri bulunduğu anlaşılmakta ama şimdi bu
eserlere rastlamak çok zor görünüyor. Osmanlı, Viyana hezimeti sonrası
Avrupa'dan çekilirken, ricatin olduğu bu coğrafyanın uzun bir istikrar
dönemine kavuşmada fazla şanslı olduğu söylenemez. Belki de 150 yıllık Osmanlı
barışı donemi boyunca Macarlar en parlak dönemlerini yasadılar ve ardından
basta Habsburg Hanedanı donemi olmak üzere Avusturya merkezli otoritelere boyun
eğmek zorunda kaldılar.
Özellikle
su anda bile sehirde var olan binin uzerinde sıcak su kaplıcasının temellerinin
Osmanlı döneminde temellerinin atildigi rivayet ediliyor. Bu anlamda
günümüzdeki Macaristan elitleri, Avusturya-Macaristan imparatorluğu döneminin
kendileri için tam bir felaket anlamına geldigini sıkça vurgulamaktalar. Bu
etkinin, Nazi Almanya'sının sehirde yarattığı felaketle birlikte genel olarak
Alman nüfuzuna karsı bir reaksiyon olarak genişledigi de söylenebilir. Büyük
umutlarla 2004'te başlayan AB üyeliğinin, sanayi alt yapısının basta Almanya
olmak üzere küresel sermayenin kontrolüne geçmesi ile farklı bir mecraya
sürüklendiği söylenebilir. İhracatın yarıdan fazlasını gerçekleştiren bu çok
uluslu şirketlerin istihdama katkı bağlamında önemli bir etki sağlayamadığı
görülmektedir.
Sosyalizm
döneminde ise, Rus etkisinin ortaya çıktığı ve yaklaşık 8 yıl Rusça'nın egitim
dili haline getirildiği görülüyor. Bu gün Macaristan'da Rus izlerini bulmak bir
hayli zor ve Rusça neredeyse hiç bilinmiyor. Son zamanlarda Sovyet terörünü
kinayan eserlerin sehrin görünür yerlerinden kaldirilmaya baslamasindan da
anlasilacagi gibi, enerji faktörü sayesinde yeniden Rusya ile iliskilerin
gelistirilmeye basladigi gorulmekte. Bu durumu, ülkenin son bir kaç yüzyılda en
önemli belirleyici güçleri olan Almanya ve Rusya arasında denge politikası
izleme stratejisi izleme olarak da yorumlamak mümkün.
Mensup
oldugu dil gurubunun Ural-Altay olması, buraya çeşitli amaçlarla gelen
Türklerin Macarca'yı diğer dillere nispeten daha kolay öğrenmesine yardımcı
oluyor. Budapeste'nin caddelerini kaplayan onlarca döner ve kebabçı ve iki bin
civarında ogrencisi ile Türk vatandaşları büyük bir etkinlik kuramamış olsa da,
bu ülkede kendilerini rahat hissediyorlar. Ticaret müşavirimizin de
neredeyse benzer düşüncelere sahip olduğunu öğreniyorum bu arada. Buradaki
Turklerin kendilerini evlerinde gibi hissetmelerini sağlayan duygular ortak
tarih ve genetik benzerlikler olsa gerek. Alma, arpa, küçük gibi yüzlerce
kelime ortak olarak kullanılıyor. Turan araştırmalarının yapılmasında da öncü
ülkelerden biri Macaristan. Hatta, asırı milliyetçi parti, "Macaristan
Macarlarındır" söylemiyle yola çıkmasına rağmen Macarlar için dünyadaki
tek dost ülkenin Türkiye olduğunu ifade etmekten çekinmemiş yakın zamanda
ve %17'lik bir taraftar kitlesine ulaşmış son seçimlerde.
Avrupa'nın
neredeyse tam ortasında bulunması ve yatırımlar için cazip bir mekan haline
gelmek amacıyla izlenen liberal politikaların izleniyor olması nedense bu
ülkeyi Kırgızistan ile karşılaştırma yapmaya sevketti beni. Ama ölçüsüz
liberalizm sanayinin büyük kısmının yabancı firmalara geçmesine ve 2007'den
beri dunya finansal krizinden en fazla etkilenen ülkeler arasina girmelerini
saglayan dalgali bir ekonomik panoramaya sahip olmalarını sağlamış.
Buna
rağmen Macarlarin icatçı özellikleri ağır basan ve endüstriyel gelişme için
gerekli bir beşeri sermaye yapısına sahip olduğu görülüyor. Ünlü zeka küpünün
ve pek çok yetenek-beceri gerektiren buluşun sahibi olmuş tarihte Macarlar.
Günümüzde de bu ve benzeri zeka- beceri gerektiren buluşları sehirde kücük bir
tur atarak görmek mümkün. Bu bağlamda küresel dalgalanmaların etkisinden sıyrılma
potansiyeli çok yuksek görünüyor. Yine de ülkede sosyolojik açıdan önemli bazı
problemlerin var olduğu da görülmekte. Nüfusun, teşvik edilmesine rağmen azalma
eğilimi göstermesi, ekonomik dalgalanma nedeniyle nitelikli işgücünün daha
yüksek gelir düzeyine sahip AB ülkelerine göçmesi, bin yıllık hristiyan
gecmisine rağmen dinin öneminin çok az hissediliyor olması gibi hususlar
bunlardan bazıları. Sosyalist gecmisten kaynaklanan ateist egitim sisteminin bu
maneviyat boşluğu üzerinde büyük etki oluşturduğu tartışılmaz. Bu gün bütün
eski sosyalist ülkelerde var olan "paradan başka hiç bir şeyi kutsal
saymama" eğilimi önemli ölçüde Macaristan'ı da sekillendirmis görünüyor.
Türkiye
kaynaklı egitim faaliyetlerinin,
Orta Asya'dakiler kadar yaygın ve etki alanı geniş olmasa da bir kaç yıldır
varlığını sürdürdüğü görülüyor. Şimdilik Macar elitlerinin cocuklarına
ulaşılamamış görünüyor okul ağının etki alanı. Yine de Macaristan'a yatırım yapmak ve seyahat amaçlı
gelmek isteyenlerin yolu Türk okulları ile kesişiyor gibi. Bu faaliyetlere ek olarak, Süleymancilar adı verilen gurubun da faaliyette bulunduğunu görüyoruz. Diyanetle bağlantılı hiç bir yetkilinin
olmadıgı bu ülkede, bu camianın açtığı caminin mekanı, burada yaşayan Türkleri bir araya getiren zeminlerden birini oluşturuyor.
Sivil toplum girişimleri dısında, kayıtlı yabancı sermaye içerisinde Türkiye'nin payı 70 milyon dolar gibi çok mütevazı bir rakamı oluşturuyor. Bu rakamın 40 milyon dolarını ise Celebi firmasının Budapeşte havaalanindaki işletmeciliğinin oluşturduğu düşünülürse, irili ufaklı ve küçük sermaye yatırımlarının küçük islerde yoğunlaştığı anlaslabilir.
Bunun anlamı, Türkiye için
Macaristan'in halen bakir bir bölge olduğu ve ortak zemini oluşturan ögelerin, ikili
işbirliğini geliştirme potansiyelini harekete geçirebileceği gerceginin
farkedilmesindeki gerekliliktir.
Yorumlar