Ana içeriğe atla

Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı Projesi (TANAP): Türkiye İle Azerbaycan’ın Yeni Dansı

 


27 Haziran 2012

 Dış politikada son zamanlarda meydana gelen ve “Sıfır Sorun’dan Sıfır Komşu’ya...” analitik/tarihsel sürecinin ortaya çıkma ihtimaline atıfta bulunan taşlamalarla renklenen/belirsizleşen bir dizi olayın ardından 26 Haziran’da Türkiye-Azerbaycan arasında 2018’e kadar inşası öngörülen yeni bir doğal gaz boru hattı anlaşması yapıldı.

Hatırlanacağı üzere, çok yakın bir zamanda Nabucco projesinden Macaristan’ın çekilme sinyalleri vermesi paralelinde, bir kaç yıldır aktifleşme potansiyeli taşıyan ve Türkiye’nin AB’ye karşı elindeki büyük bir koz olarak duran bu hattın riske girmesi, Türkiye’nin varsayıldığı gibi bir “enerji dağıtım merkezi olma” işlevini etkinleştiremediği yönünde eleştirilerin yapılmasına neden olmuştur. Acaba bu yeni proje, uzunca bir süredir “bir millet, iki devlet” sözlemlerinin daha çok lafta kaldığını gösteren Türkiye-Azerbaycan dansının yeni bir parçası ve/veya yeni bir dansa davet göstergesi olarak sayılabilir mi?

Başbakan Erdoğan’ın, imzaya şahitlik töreninde Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) ham petrol ve Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE) doğalgaz boru hatları çerçevesinde şimdiye dek ortaya çıkan iki tarihi gelişmenin yeni bir ayağı olarak bu projeye atıfta bulunması, Türk-Azeri “parçalı bulutlu” ilişkilerinin yeni bir evre ile daha da gelişmesi için yeterli bir etken olup olmayacağı henüz belli değilken, gerek Erdoğan, gerekse Aliyev’in birbirlerine yönelik komplimanları dikkatlerden kaçmadı. Törende Aliyev’in yaptığı en önemli vurgu ve ilişkileri geliştirme potansiyeli taşıyan husus halkların yakınlığıdır. Bu yakınlığa siyasal elitler, özellikle Başkan-Başbakan nezdinde de uzunca bir süredir rastlamak ne yazık ki olası değildi. Erdoğan’ın en önemli vurgusu ve kardeşliğin göstergesi olarak saydığı konular daha ziyade ekonomik varlıklar üzerine olmuştur ki bunlar arasında Aliağa Rafinerisi’nde bu kaynakların işlenmesi ve Petkim’deki Azeri yatırımları bulunmaktadır. Milyarlarca doları bulan bu yatırımlar, Azerbaycan’ın dikkate alınması ve ikna edilmesi gereken ve en yakınımızda bulunan önemli ülkelerden birisi olduğunu göstermektedir.

Güvensiz Baasçı veya bunların artıkları olan rejimleri destekleme ve bunları demokratik dünyaya eklemleme çabalarının “Akdeniz’in derinliklerine” gömülmesi ile de anlaşılmıştır ki, Türkiye’nin Ak Parti döneminde pek çok yönüyle zaaf taşıyan Türk Dünyası politikasının bütünüyle revize edilme zamanı gelmiştir. Bu anlamda en azından Demirel ve Haydar Aliyev samimiyetinin bir bölümünün liderler nezdinde ortaya çıkmasının günümüz Türkiye’si için de büyük bir gereklilik taşıdığı anlaşılmaktadır.

İzlenmesi gereken yeni Türk Dünyası stratejisi, toprakları uzunca bir süredir işgale uğramış bir ülke olarak Azerbaycan’ın son yıllarda ekonomik refahında meydana gelen artış sonrası kendine daha fazla güvenmeye başlaması ile her zamankinden daha önemli hale gelmektedir. Gerçekten de 7 milyar dolar civarında bir yatırım maliyeti gerektiren TANAP projesinde Azerbaycan Devlet Petrol Şirketi’nin (SOCAR) payının %80, Türkiye Pertolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ve BOTAŞ’ın birlikte %20’lik hisseye sahip olması, hem Nabucco gibi çok uluslu projelerdeki hantallığı ve karar alma süreçlerindeki bıktırıcılığı vurgulamakta, hem de Azerbaycan’ın doğal gazını “daha çok” kendi imkanlarını Türkiye topraklarını kullanarak hayata geçirme eğilimlerindeki güçlülüğü yansıtmaktadır.

Nitekim dünyanın yakın zamanda keşfedilmiş ve büyük bir doğal gaz rezervi barındırdğı anlaşılan Şahdeniz-2 yataklarından çıkarılacak gazın 16 milyar metreküplük kısmının Türkiye’ye ulaştırılması ve Türkiye’nin kullanabileceği 6 milyar metreküplük kısmın kalanının Avrupa’ya pazarlanması projesi olacak bu hattın 24 Aralık 2011’de ön mutabakatı yapılmıştır. Şahdeniz yataklarındaki doğalgazın üretimine bağlı olarak ve bu doğal gaz boru hattı projesinin inşasına bağlı olarak ortaya çıkacak bu gelişme BTC petrol ve BTE doğal gaz projelerinin hayata geçmesinin ardından Türk-Azeri ilişkilerinde yeni bir dönemin ortaya çıkmasına neden olabilecek potansiyeldedir. Üstelik böyle bir projenin, Hazar ötesi kaynakları da bu hat aracılığıyla Avrupa’ya pazarlama potansiyeli dikkate alındığında Türkiye’yi yeniden bir “enerji dağıtım merkezi” olma konumuna yükseltebileceği yönüne de vurgu yapmak gerekmektedir.

Yine son zamanlarda İran doğalgazında yaşanan tedarik ve fiyat eksenli sorunların neden olduğu sıkıntılar göz önünde bulundurulduğunda Azeri gazının önemli bir tedarik alternatifi olma özelliği taşıdığı anlaşılmaktadır.

Bu ve benzeri projelerin, demokratik özgürlükler ve serbest seçimler konusunda dünya kamuoyunda çokça eleştiri konusu olan bir ülke olarak Azerbaycan’ın daha şeffaf bir siyasi görünüme kavuşması için de bir vesile olabileceği düşünülebilir. Türk Dünyası’na yönelik oluşturulması gereken yeni stratejide en önemli kilometre taşı olan Azerbaycan’la ilişkilerin geliştirilmesi, iki ülke arasında hem ekonomik hem de siyasi yakınlaşmanın tesisi ile daha geniş bir kazanım ağı ortaya çıkarabilir.

Halkların yakınlığını, “vize” gibi son derece gereksiz bir prosedürle ve her iki halk tarafından da anlaşılmaz bulunan uygulamaların son bulmasıyla derinleştirerek “iki eşit, refah düzeyi artmış, halklarının ekonomik ve politik özgürlüğe kavuştuğu” ülkenin ortaya çıkmasına neden olabilecek yeni denizlere doğru yelken açma stratejisi olmalıdır bu. İki partner  arasında uyumlu bir dansın ortaya çıkmasının ön koşulu da, dans edenlerin birbirlerinin stratejilerini ve hamlelerini anlayabilmelerine bağlı değil midir?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yaşar Nezihe Bükülmez (Hayatı ve Şiirleri)

  YASAR NEZIHE BÜKÜLMEZ (Yaşar Nezihe Hanım) (17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971) İstanbullu şair, altı yaşındayken annesini kaybeder. İzin almaksızın bir yıl süreyle okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kalır. Üç kez evlenir. Üç oğlundan ikisini yitirince, kendisini hayatta kalan tek oğluna adar. Küçük yaşta şiir yazmağa heveslenir. İlk şiirleri “Malumat ve Terakki” ile “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. İki kez intihara kalkışır. Şiirlerinde ekmek mücadelesini dile getirdi ve dönemin toplumsal sorunlarına eğildi. Ezilen insanların sorunlarını kendi sorunu olarak gördü; işçiye ve eylemlerine sahip çıktı ve bu nedenle işçi eylemlerini destekleyici şiirler de yazdı. Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Şiirlerine el konulan ilk kadın şairdir. Şiirleri Kadınlar Dünyası Dergisi'nde sıkça yayınlandı. Şarkılar da yazdı. 17 sene Esirgeme Derneği’ne iş işlemiş. Şark Eşya Pazarı’nda(1), Darphane'de çalışmış. Hi

Dünyanın Tüm Bayramları Geri Dönülmezdir!

Dünyanın Tüm Sabahları adlı ünlü film, sinema, müzik, estetik ve aşkı buluşturur. 17. yy sonlarında Fransa’da, sarayda başlayan filmde saray müzisyeni, büyük bir salonda kederli bir halde öğrencilerine ders verirken mutsuz bir ruh hali ile konuşuyor. Çok saygı duyduğu ustasından söz etmeye başlıyor. Büyük bir viyola sanatçısı olan ustası, karısının ölümünden sonra çiftliğindeki kulübede inzivaya çekilmiş halde iki kızıyla yaşamıştır. Bazen karısını yanında hayal eden, ona aşkını koruyan ustası, saraydan aldığı teklifi düşünmeden ilkeleri uğruna geri çevirir. Bu ilkeler, saray müzisyenliği yapmamak, müziği sarayın emrine sokmamak, müzikte şan-şöhret aramamak gibidir. Bir gün genç bir müzisyen gelir yanına ve onu eğitmeyi belli şartlarla kabul eder ama genç, ustasının ilkelerini çiğner ve saraya müzisyen olur. Film, günümüz insanına ve ahlaki tercihlerine atıfta bulunuyor, yaşama nasıl bir anlam vereceğimizle ilgileniyor. Ne için yaşadığımız veya çalıştığımızı, sanatı neden ve kim için y

Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler

  Mehmet Dikkaya   Künye: Mehmet Dikkaya, “Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler”, Türk Yurdu , Ağustos 2023, ss. 16-22. Türkiye ekonomisinin yüz yılında birçok temel değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Sektörel ve yapısal bazda meydana gelen bu değişimin bir sonucu olarak yüz yıl sonunda ekonomik açıdan bambaşka bir manzara ortaya çıkmıştır. Yüz yıl öncesi ve yüz yıl sonrası karşılaştırmasında hayal edilen bir ekonomik yapının varlığından söz edilemez. Lakin içinden geldiğimiz coğrafya ve dezavantajlı bir başlangıç seti oluşturan tarihsel arka plan düşünüldüğünde bu manzara küçümsenmeyecek bir ilerlemeye tekabül etmektedir. Bu savı ispatlamak için evvela önceki yüzyıllardan kalan mirasa odaklanmak yerinde olacaktır. Osmanlı’dan Kalan Miras Osmanlı’nın klasik döneminde (1300-1600) iktisat ve siyaset dengesini koruyup geliştiren bir düzene sahip olduğu, toprak, esnaf sistemi ve ticaretin birey, toplum ve devletin ihtiyaçları arasında dengeyi kurmaya odaklandığı a