Alim'in ölümü ile alemin ölümü özdeşleştirilir kadim gelenekte... Çelebi bir geleneğin yaşayan son temsilcilerinden Sabri Orman Hocam, mezkur alim-alem ilişkisine has bir örnek olarak bu gün sessizce aramızdan geçip gitti.
Vefatının ardından öğrendim bir yıldır kolon rahatsızlığına maruz kaldığını... Oysa, fakülteye önerilecek yeni bir bölüm fikri etrafında yakınlarda uzun uzun konuşmuştuk kendisiyle. Rahatsızlığından hiç söz etmemişti. Demek içeriden yanarken dışarıya dumanını hiç sızdırmamış güzel insan!
Türkiye'nin özgün iktisatçılarından Sabri Ülgener'in son doktora öğrencisi olmakla gurur duyardı daima. Demek işlerinin hakkını her zaman en iyi biçimde vermeye çalışan karakterleriyle iki Sabri sanki ancak bu kadar birbirine benzermiş.
Çeyrek asra uzanan dostluğumuzda, bunaldığım her vakit rahatlatan ve tane tane kurduğu cümlelerle ferahlık saçan babacan bir insan oldu benim için. Oturmasını, kalkmasını, diğer insanlara yaklaşımını ve hitabetini model almaya çalıştım elimden geldiğince. Bu konuda ne kadar başarılı olduğumu bilemem ama bu günkü ani vefat haberi ile 4 yaşımda yaşadığım ilk şokun ardından sanki ikinci yetimlik maceram başlamış gibi bir hisse kapıldım nedense...
Neden öğrencilerime sürekli "siz" diye hitap ettiğimi, Sabri Hocam'ı kaybettiğimde daha iyi anladım. Yine neden sabırla en son kişiyi de gemiye bindirdikten sonra yola çıkma huyumu terkedemediğimi onu kaybettikten sonra daha fazla idrak ediyorum.
Aralık 2013 sonlarında meydana gelen ve etkileri hız kesmeden hala devam eden meşum olayların ardından Merkez Bankası'ndaki odasında uzun uzun yaptığımız konuşma canlandı şimdi zihnimde... Bunun önemli bir kısmına Güven Delice Hoca da şahit olmuştur. Merhum Hoca'ya göre, asırlardır biriken tortular ve restore edilemeyen "kavmiyetçilik" hastalığının kalıntıları, zamanın ruhunu doğru yorumlayamamakla birleşince bir büyük felaket başlamıştı. Üzerinden geçen onca seneye rağmen bu senaryonun yeni bölümleri hep vizyona girmeye devam edecekti. Nitekim öyle de oldu...
Sürekli, buluşmalarımızı Meclis toplantılarına denk getirmek üzere sözleşiyorduk her konuşmada ama bunu ancak bir kaç kez yapabildik. Heyhat! Keşke Ulus Meydanı'nda günlerce volta atsaydım da bir görüşme şansı daha bulmuş olabilseydim...
Ali Allawi'nin "İslam Uygarlığının Buhranı" adlı muhteşem kitabının sonuç bölümünü paylaşmıştım kendisiyle ve "çok makbule geçtiğini" ifade etmişti. Bir büyük uygarlığın uzun zamandır yaşadığı buhran, bu konuda onlarca yıl zihin emeği vermiş birisi olarak kendisini çok ilgilendiriyordu ve endişelendiriyordu belli ki...
Ardından 2020 Ramazan ayı boyunca bir kaç film önerdim. Onun, kelimelerin büyülü dünyasına yolculuğu anlatan "Professor and the Madman" filminden çok zevk alacağını tahmin etmiştim. Zira su gibi akıcı bir uslüp eşliğinde kelimelere dans ettirme becerisine sahip az sayıda insandan birisiydi benim için.
Bir de, izledikten sonra aklıma, nedense kendisi ile özdeşleştirdiğim bir duygu dünyası bulduğum ümidiyle "Rauf" Filmini tavsiye etmiştim. Küçük Rauf'ta hem kendi çocukluğumu hem Hoca'nın Adıyamanda geçen küçüklük halini hayal ettim belki de... Her bir film önerime özel teşekkürlerini sunarak ve yine halinden, sıkıntılarından hiç söz etmeyerek nezaketle dönüş yaptı.
Alem gitti içimizden,
Çünkü alim gitti aramızdan,
Bir çınar gitti,
Tek başına bir Orman yitti.
...
Rahmet ve saygıyla anmamıza vesile olması ümidiyle hocamın mekanı Cennet olsun!
(Yeni akademik jenerasyona örnek olması umuduyla, çekimlerini zevkle bizzat yaptığım ve kendisinin onayıyla YouTube sayfalarına yüklediğim 2017'deki bir konferans görüntülerini buraya ekliyorum)
12 Haziran 2020
x
Yorumlar