Ana içeriğe atla

Türkiye-İran Enerji Hattının Denklemleri

 



 5 Mayıs 2012

Enerji güvenliğine ilişkin konularda iki eski müttefik Türkiye ve ABD arasında İran’a yönelik yaptırımlar ve enerji ticareti eksenli bazı gelişmeler göze çarpmakta. Özellikle petrole ilişkin hususlarda Ankara-Washington hattında yeni gelişmeler ortaya çıkıyor. Türkiyenin İran’dan yapılan petrol ithalattında %20’ye varan kesinti yapma kararının da gösterdiği gibi, Türk siyasal elitleri ABD’nin İran’a yapmaya çalıştığı yaptırımlara destek verme eğilimindeler. 

Bununla birlikte, doğalgaz gaz konusu genellikle ABD baskısı dışında, maliyetle ilgili sorunlar bağlamında farklı bir açıdan ele alınıyor. Türkiye, Rusya’nın ardından ikinci büyük gaz tedarikçisi olan İran’dan hali hazırda toplam doğalgaz ithalatının yaklaşık çeyreğini karşılıyor. Buna rağmen İran’la Türkiyenin yaklaşık 16 yıl önce yaptığı ve zemini çok sağlam olmayan doğal gaz anlaşmasının, İran’dan enerji ithalatında ABD’nin müttefiklerine önerdiği yaptırımların Türkiye’ye yönelik etkisi de görülmeye başlandı.

Bilindiği gibi, 1996’da RefahYol iktidarı döneminde 25 yıllık bir sözleşme ile, yaklaşık 30 trilyon metreküp doğal gaz rezervine sahip olan İran’la başlayan gaz ticareti Türkiye için, hem o zamanki iktidarın siyasal ideolojisi ile uyumlu bir stratejinin gereği, hem de Türkiye’nin gelişen imalat sanayi ürünleri için potansiyel büyük bir piyasa olarak algılanmıştı. Bu bağlamda zamanın Türk siyasal elitleri, “al ya da öde” şeklinde tanımlanabilecek bir irrasyonel koşulu onaylamakta dahi bir sakınca görmemişti. Fakat dost ve müslüman ülke İran’dan temin edilen doğal gazın, cari durumda bin metreküp fiyatının Rusya gazından yaklaşık 100 dolar daha pahalı hale gelmesi, zaman zaman bu ülkeyle 1996’da sözleşme yapan siyasal elitlerin “çırakları” olarak da adlandırılan (Hatta Abdullah Gül’ün, RefahYol’un bakanlarından birisi olduğu düşünülürse belli ölçüde “bizatihi kendisi” de sayılabilir) Ak Parti iktidarını bu sözleşmeyi yeniden gözden geçirmeye sevketti. Bu anlamda iki ülke arasında uluslararası tahkim seçenekleri bile gündeme geldi.

Rusya’nın Türkiye’ye yaptığı gaz ihracatında daha düşük fiyatı kabul etmesine mukabil İran, halen 1996’daki “İslam kardeşliği” ürünü olan ve tatlı bir gelir kapısı anlamına gelen anlaşmayı gözden geçirmeye yanaşmamakta. Bu krize yönelik olarak Türkiye’de enerji ile ilgili yetkili çevrelerin kayda değer bir açıklama yapmamış olduğu dikkat çekmekte. Şimdilik Türkiye’nin böyle bir açmazı telafi edecek güçlü bir alternatifinin olmadığı da bir hakikat. Azeri doğal gazı (özellikle Şah Deniz II kaynakları) olası bir ikame oluşturabilir ama önümüzdeki bir kaç yıla kadar bu kaynakların kullanılabilir hale gelmesi beklenmiyor. Ayrıca “dost ve kardeş”, aynı zamanda “bir millet iki devlet” olmakla ün saldığımız Azerbaycan’la doğal gaz boru hattı konusunda uzun zamandır devam eden görüşmeler henüz netleşmemiş görünüyor. Bu arada Rus doğalgazının artırılması veya Orta Asya seçeneklerinin gündeme gelmesi de fazlaca mümkün görünmemekte.

Bu alternatifsizlik de dikkate alındığında geçtiğimiz Ocak ayında Türkiye’nin İran’la yapılan bu anlaşmayı uluslararası tahkime götürmekten başka çaresi kalmadı. Buna rağmen, gaz savaşları konusunda fiyatların dışında başka faktörlerinde bulunduğu ileri sürülebilir. Artan enerji ithalatı bağlamında cari açığın genişlemesinin yol açabileceği problemleri göz önünde bulundurarak Türk hükümetinin enerji ithalatını azaltmak istemesi gibi unsurlar bu bağlamda zikredilebilir. 2011 yılında %8’in üzerinde gösterdiği rekor bir büyüme rakamından sonra meydana gelen küçülme sinyallerinin bu endişeyi doğruladığı ifade edilebilir.

ABD’nin İran’a yönelik yaptırımları bağlamında da Türkiye’nin İran’la yaşadığı enerji krizi üzerinde yorumlar yapılabilir. Hem ABD yaptırımları ile paralelmiş gibi bir strateji izlemek, hem de İran’dan alımı azaltılan petrolün Libya ve Körfez’den alınacak petrol ile ikame edilmesini sağlayarak bu ülke pazarlarına yönelik yeni stratejiler geliştirilmek istenmesi gibi amaçlar bu bağlamda etkili olabilir. İran’a yönelik ABD yaptırımları konusunda şimdiye kadar çok sadık bir izleyici olmamayı başaran Türkiye’nin, yeni dönemde bu konuda strateji değişikliğini tercih etmesinin Suriye konusunda iki ülkenin politik yaklaşımlarındaki farklılığın yeni bir uzantısı olarak da altının çizilmesi mümkün olabilir.

Türkiye’nin İran’dan ithal ettiği petrol miktarını yaklaşık %20 azaltması ve doğal gaz fiyatı konusunda tahkime başvurması ile son yıllarda iki ülke arasında hızla gelişen dış ticaret hacminde önemli ölçüde düşüşün ortaya çıkması beklenebilir. Nitekim 2010 itibarıyla İran; AB 27, Rusya, İran ve Çin’in ardından 8 milyar doları aşan toplam ticaret hacmiyle Türkiye’nin 5. büyük dış ticaret ortağı olmuştur. Aynı yıl için Türkiye’nin İran’la yaptığı ticarette 1.3 milyar dolarlık açık vermesi ise, Türk dış ticaretindeki bu ülkeye ilişkin dengesizlikler için bir kanıt teşkil edebilir. 

Nitekim TÜİK verilerine göre (Ekonomik Göstergeler, 2011, 176) 2011 yılında Türkiye’nin ham petrol ithalatının yaklaşık yarısı İran’dan karşılanmıştır. Bu bağlamda Türkiye’nin, doğal gaz ihtiyacının çeyreğini karşıladığı bir ülkeye karşı yarı yarıya ham petrol açısından da bağımlı olması enerji güvenliği açısından bir risk oluşturabilir. Üstelik doğal gaz fiyatları konusunda geri adım atmaya yanaşmayan İran’ın, kendisine yönelik ABD yaptırımları karşısında şimdiye kadar esnek ve nispeten bağımsız bir dış politika izlemeye çalışan bir “müslüman kardeşi” olarak Türkiye’nin enerji güvenliği konusundaki endişelerini giderebilecek hangi mekanizmalara sahip olduğu da ayrı bir tartışma konusudur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yaşar Nezihe Bükülmez (Hayatı ve Şiirleri)

  YASAR NEZIHE BÜKÜLMEZ (Yaşar Nezihe Hanım) (17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971) İstanbullu şair, altı yaşındayken annesini kaybeder. İzin almaksızın bir yıl süreyle okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kalır. Üç kez evlenir. Üç oğlundan ikisini yitirince, kendisini hayatta kalan tek oğluna adar. Küçük yaşta şiir yazmağa heveslenir. İlk şiirleri “Malumat ve Terakki” ile “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. İki kez intihara kalkışır. Şiirlerinde ekmek mücadelesini dile getirdi ve dönemin toplumsal sorunlarına eğildi. Ezilen insanların sorunlarını kendi sorunu olarak gördü; işçiye ve eylemlerine sahip çıktı ve bu nedenle işçi eylemlerini destekleyici şiirler de yazdı. Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Şiirlerine el konulan ilk kadın şairdir. Şiirleri Kadınlar Dünyası Dergisi'nde sıkça yayınlandı. Şarkılar da yazdı. 17 sene Esirgeme Derneği’ne iş işlemiş. Şark Eşya Pazarı’nda(1), Darphane'de çalışmış. Hi

Dünyanın Tüm Bayramları Geri Dönülmezdir!

Dünyanın Tüm Sabahları adlı ünlü film, sinema, müzik, estetik ve aşkı buluşturur. 17. yy sonlarında Fransa’da, sarayda başlayan filmde saray müzisyeni, büyük bir salonda kederli bir halde öğrencilerine ders verirken mutsuz bir ruh hali ile konuşuyor. Çok saygı duyduğu ustasından söz etmeye başlıyor. Büyük bir viyola sanatçısı olan ustası, karısının ölümünden sonra çiftliğindeki kulübede inzivaya çekilmiş halde iki kızıyla yaşamıştır. Bazen karısını yanında hayal eden, ona aşkını koruyan ustası, saraydan aldığı teklifi düşünmeden ilkeleri uğruna geri çevirir. Bu ilkeler, saray müzisyenliği yapmamak, müziği sarayın emrine sokmamak, müzikte şan-şöhret aramamak gibidir. Bir gün genç bir müzisyen gelir yanına ve onu eğitmeyi belli şartlarla kabul eder ama genç, ustasının ilkelerini çiğner ve saraya müzisyen olur. Film, günümüz insanına ve ahlaki tercihlerine atıfta bulunuyor, yaşama nasıl bir anlam vereceğimizle ilgileniyor. Ne için yaşadığımız veya çalıştığımızı, sanatı neden ve kim için y

Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler

  Mehmet Dikkaya   Künye: Mehmet Dikkaya, “Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler”, Türk Yurdu , Ağustos 2023, ss. 16-22. Türkiye ekonomisinin yüz yılında birçok temel değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Sektörel ve yapısal bazda meydana gelen bu değişimin bir sonucu olarak yüz yıl sonunda ekonomik açıdan bambaşka bir manzara ortaya çıkmıştır. Yüz yıl öncesi ve yüz yıl sonrası karşılaştırmasında hayal edilen bir ekonomik yapının varlığından söz edilemez. Lakin içinden geldiğimiz coğrafya ve dezavantajlı bir başlangıç seti oluşturan tarihsel arka plan düşünüldüğünde bu manzara küçümsenmeyecek bir ilerlemeye tekabül etmektedir. Bu savı ispatlamak için evvela önceki yüzyıllardan kalan mirasa odaklanmak yerinde olacaktır. Osmanlı’dan Kalan Miras Osmanlı’nın klasik döneminde (1300-1600) iktisat ve siyaset dengesini koruyup geliştiren bir düzene sahip olduğu, toprak, esnaf sistemi ve ticaretin birey, toplum ve devletin ihtiyaçları arasında dengeyi kurmaya odaklandığı a