Ana içeriğe atla

Gürcistan ve Rusya: Nerde Kalmıştık?



6 Nisan 2013


Rus-Gürcü  Savaşı veya "08.08.08 Olayları" olarak tarihe geçen dönemin üzerinden 5 yıla yakın bir zaman geçti. Bu süre ortalama bir siyasi lider için bir iktidar dönemine tekabül eder. Yani bir siyasi lider iktidara gelir varta vadeli programını yapar ve uygular bu süre içerisinde.

Gürcistan için bu beş yıl, 8 Ağustos olaylarının gölgesinde Rusya ile temkinli ve gerileyen ilişkiler dönemi şeklinde geçti. Rus-Gürcü savaşı bir yılını bile doldurmadan Mayıs 2009'da karayolu ile yaptığımız Kafkasya Turu'nun ilk durağı olan Gürcistan'da, hemen hemen her şehirde Rusların ve Rusçanın izlerinin bilinçli bir şekilde silindiğini gözlemlemiştik. Yüksek binaların duvarlarında, üzerleri boya ile kapatılmış ama silüeti farkedilen Rus firmalarının reklamlarını görünce durumun gerçekten vahim olduğu net anlaşılıyordu.

Yine aynı dönemde, Osmanlı'ya karşı ilk kez Rus güçlerini bölgeye davet eden ve Ermenilerle birlikte anti-Osmanlıcı duruşun mimarı olan Gürcülerin iki asırlık politikalarında bu derece keskin bir dönüş yaşamış olmaları hayli ilginç gelmişti. Yine savaştan kısa bir süre sonra bir konferansta annesi Rus olan Gürcü bir akademisyenin: "Ruslar kötüdür ama Rus dili akıcı ve güzel bir dildir" ifadesi de böyle bir çelişkiyi resmediyordu. Ama Gürcülerdeki Rusya sevdasına küçük atıflar yapmayı da ihmal etmeden. Çünkü, Tiflis'te bazı insanların Ağustos 2008 savaşında, Rus ordusunun Tiflis'e de gireceğini umarak, Rus yanlısı gösteriler yapmak üzere Rus bayraklarını hazırladıklarını da eklemişti.

Rus ordusunun top güllelerinin izlerini taşıyan Gori şehrinde hasbıhal ettiğimiz Gürcü köylülerin, Rusya ile ticaretin bitmesi sonucu mallarının (daha çok sebze ve meyveler ile tarıma dayalı sanayi mallarıdır bunlar) hiç bir değerinin kalmadığını belirtmeleri de tabloya ayrı nir renk katmıştı.

Bu günlerde Forbes Dergisi’nin zenginler listesinde 5 milyar dolarlık serveti ile nam salan işadamı İvanişvili'nin başbakanlığı ile başlayan yeni dönemde yaklaşık son 6 aydır Gürcülerin Rusya politikalarında esnekliğin başlayacağı sinyalleri gelmeye başladı. Rusya'ya göz kırpmak adına, şimdiye kadar bölgede oluşmuş olan diğer ittifak olan "Rusya-Ermenistan" kampının tezlerini de dolaylı olarak olasılığa dahil eden bir söylem belirdi örneğin İvanişvili'nin ağzından: Bu söylem, Kars-Tiflis-Bakü demiryolu projesine yönelik kuşkular ve Ermenistan-Rusya arasında demiryolu ulaşımının yeniden faaliyete geçmesine ilişkin öngörüler taşıyordu.

Bu arada İvanişvili, hem ABD, hem Avrupa, hem Türkiye, hem Bakü, hem de Rusya ve Ermenistan’ı ziyaret ederek yeni dönemin nasıl şekilleneceğine ilişkin ipuçları sunmayı da ihmal etmedi. Bu arada ABD'nin en önemli stratejik ortak olduğunu vurgulayarak keskin bir dönüşün hızla yapılmayacağını belirtti. Anlaşılan, yeni dönem oldukça pragmatik bir düzlemde cereyan edecek görünmektedir.

Nitekim, Nisan 2013 başında (bir kaç gün önce) Rusların, savaş sonrası Gürcü tarımsal mallarına uyguladıkları ambargoyu kaldıracaklarına dair sinyaller gelmeye başladı. Saakaşvili’nin iktidarda bulunduğu dönem içerisinde Rusya’nın bu ülkeyle ticari ilişkileri dondurduğunu açıklaması ve ısrarla bu tutumunu sürdürmesinin ardından meydana gelen gelişmeler bir hayli dikkat çekici oldu. Gerçekten, binlerce kilometre uzaktaki stratejik ortak(lar) ile hemen hemen ülkenin kuzey ve batısını tamamen kontrol eden Rusya karşılaştırıldığında, tercihler arasındaki tirajik dengeyi/dengesizliği görmemek mümkün değildir. Uzun yıllardır Rusya pazarlarını süsleyen Gürcü mallarının ortadan kalkmasından her iki tarafın da zarar gördüğü açıktır. Yaklaşık 5 milyonluk küçük bir ülkenin, 140 milyonu aşkın nüfusu ile ve sürekli artan gelir düzeyi ile dev bir ülke olan Rusya’yı dikkate almaksızın dış ticaret pazarlarının genişletilmesi olası görülmemektedir. Bu anlamda Gürcistan’ın, küçük bir ticaret hacmi ile Rusya pazarlarını kaybetmenin 5 yıllık maliyetini fazlasıyla üstlendiği söylenebilir. Üstelik ABD ve Batı’nın desteğiyle oluşturulmak istenen yeni düzenin sürdürülmesini engelleme potansiyeli taşıyan dünya finansal krizi de 5 yıldan uzun bir süredir devam etmektedir.

Anlaşılan o ki, Kafkasya’da, Azerbaycan-Ermenistan-Türkiye hattında kısa vadeli gözle görülür bir ilerleme düzeyi ihtimali şimdilik çok zayıf görünmesine rağmen, Rusya-Gürcistan-Ermenistan hattında yeni gelişmelerin işaretleri belirmeye başlamıştır. Çünkü Gürcistan genelindeki tüm tabelaları İngilizce ve Gürcüce ile değiştirerek Rusça’yı ve Rusları bu topraklardan dışlamak o kadar kolay olmayacak görünmektedir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

yaşar nezihe bükülmez, hayatı-şiirleri

  YASAR NEZIHE BÜKÜLMEZ (Yaşar Nezihe Hanım) (17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971) İstanbullu şair, altı yaşındayken annesini kaybeder. İzin almaksızın bir yıl süreyle okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kalır. Üç kez evlenir. Üç oğlundan ikisini yitirince, kendisini hayatta kalan tek oğluna adar. Küçük yaşta şiir yazmağa heveslenir. İlk şiirleri “Malumat ve Terakki” ile “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. İki kez intihara kalkışır. Şiirlerinde ekmek mücadelesini dile getirdi ve dönemin toplumsal sorunlarına eğildi. Ezilen insanların sorunlarını kendi sorunu olarak gördü; işçiye ve eylemlerine sahip çıktı ve bu nedenle işçi eylemlerini destekleyici şiirler de yazdı. Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Şiirlerine el konulan ilk kadın şairdir. Şiirleri Kadınlar Dünyası Dergisi'nde sıkça yayınlandı. Şarkılar da yazdı. 17 sene Esirgeme Derneği’ne iş işlemiş. Şark Eşya Pazarı’nda(1), Darphane'de çalışmış. Hi...

cumhuriyet meselesi

Tepeden aşağıya doğru devlete ve topluma yeni bir biçim verme projesi olarak hayata geçmiş olan cumhuriyet fikri, aradan geçen 101 yıla rağmen toplumun bir çok dindar-muhafazakar damarında halen oldukça düşük bir nabızda atmaya devam ediyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri, nizam-ı kadim adı verilen, en az bin yıldır tahkim etmiş ve son bir kaç asırdır üzerinde çivi bile oynatılmasına bilinçli biçimde karşı çıkmış bir zihniyetin her halükarda ve ısrarla galip geldiğini düşünüyor olagelmesi sayılabilir. Zira, kılcallarda büyük bir titizlikle, olanca temkinlilik haliyle ve idris küçükömer usta’nın deyimiyle doğucu-abdülhamitçi rotada ilerlemeye devam eden bu paradoksal hal, okumuş bazı kesimlerin zihinlerini de esaret altına almaya devam ediyor. Oysa “Alternatifiniz neydi beyler” diye yöneltilecek bir sorunun muhtemelen berrak bir cevabı yok. Hilafet, şeriat, saltanat ya da bunların herhangi bir kombinasyonunu savunmak için hem hikayenin başında hem de günümüzde elimizde yeterli kanıt...

Tu Guli : Sen Gülsün

Kars’ta türkü akşamlarında dilimizden düşürmediğimiz bu içten türkü takılıverdi dilime birden. Yeniden nağmeleri çağladı ruhumda ve nedenini bilmediğim bir huzur kapladı içimi. Belki eski bir dosta tekrar kavuşmak, belki hüzünlü bir türküde bile huzur bulmak coşkun halimi açıklayabilirdi. Onbeş yıl önce sıkça dinlediğimiz bu yanık türkü, o zaman altı yedi yaşlarında olan kızlarımın diline de pelesenk olmuştu. “Tı guli aç baba” derlerdi. Şimdi birisi hukukçuluğa diğeri mühendisliğe yelken açmış kızlarım, o masum dünyalarında kendilerine ait anlamlar bulmuş olmalıydı. Hepsinden öte, daha öncesinde bir türkü tadında bile terennüm etme fırsatı bulamadığımız başka bir dilden (mahkemelerimizdeki tutanaklarda en azından on yıl önce “bilinmeyen bir dil” diye geçen) gönlümüze akan bu nağmeler karşısında bigane kalmak neredeyse imkansızdı. gPolitik çağrışımlardan uzak bir şekilde Allah’ın ayetlerinden birisi sayılmasına rağmen görmezden gelinen bu tartışmayı tekrar tutuşturmaya gücüm ve enerjim ...