24 Aralık 2012'de Kırıkkale Üniversitesi İktisat Topluluğu'nun organizasyonu ile Doğu Türkistan'ın güncel sorunları üzerine bir toplantı yapıldı. Ankara Üniversitesi DTCF'nden Erkin Emet Hoca ve Doğu Türkistan Derneği Ankara Başkanı, Hayrullah Efendigil'in katılımıyla yapılan etkinlik, başka birçok üniversite veya merkezde yapılan benzer faaliyetlerin bir çeşit devamı özelliğini taşıyor. Sayıları sınırlı olmasına rağmen ve genellikle milliyetçilik vurgusunu ön plana alan düşünce çevrelerinin tekelinde imiş gibi bir algılamaya sahip olsa da, Doğu Türkistan'a ait meselelerin insani duyarlılığa sahip her kesim tarafından yeniden ve sıkça gündeme getirilmesinin gerekliliği çok açık.
Öncelikle
vurgulanması gereken olgu, Türkiye'nin Doğu Türkistan'la ilişkilerinin oldukça
canlı olması ve bu ülkenin sorunlarına yönelik Türkiye kamuoyunda aşırı bir
duyarlılığının mevcudiyetidir. Bu canlılık Türkiye-Çin ilişkilerini zaman zaman
ısındırsa da, bu konuda Türk siyasetçilerinde yeterli düzeyde resmi bir
hassasiyetin bulunmadığı görülmektedir. Daha doğrusu bu hassasiyet en azından
Filistin'in haklı davası kadar mevcut siyasi elitler nezdinde ortaya
çıkamamaktadır.
Oysa
Doğu Türkistan'ın kültürel, ekonomik ve politik anlamda tarihsel süreçte
yaşadığı pek çok sorun, bu ülkenin travmatik bir geleceğe doğru yöneldiğine
işaret ediyor. Sözde siyasal/kültürel hakların daha fazla yaşandığının iddia
dağıldığı son dönemde bile dini özgürlüklerin kısıtlanmasından ve asimilasyon
amaçlı işgücü hareketliliğinin Çinli yöneticiler eliyle bizzat sürdürülmesinden
sorunların genel panaromasına ilişkin bazı ipuçları elde edilebilir.
Yapılan
pek çok projeksiyon bağlamında, yaklaşık 20 milyon Uygur Türkü'nün yaşadığı
ülkeye Çinli göçmen akınının hızlandırılması ile Uygurların yakın bir gelecekte
"kendi vatanlarında azınlık" haline gelmesi söz konusu olabilir. Bu
ve benzeri tehlikeleri duyurma adına dünyanın her yerinde Uygurların
problemlerin altını çizme çabalarına yönelik oluşmuş olan katı Çin direncinin,
bölgenin izolasyonda olduğunun diğer bir göstergesi olarak kabul edilmesi
gerektiği ileri sürülebilir.
Genel
olarak, ABD (özellikle G. W. Bush Dönemi'nde Rabia Kadir'i kabul etmesiyle ön
plana çıkan) Almanya ve Japonya'nın (son dünya Uygur Kurultayı'na ev sahipliği
yapmasıyla da kendini gösteren) Uygur diyasporasının faaliyetlerine uygun zemin
hazırlamasından anlaşılabileceği gibi, Doğu Türkistan'ın sorunlarının, büyük
küresel güçler tarafından Çin'e karşı koz olarak da kullanılabileceğini
göstermektedir.
Gelir
dağılımında yıldan yıla gittikçe genişleyen büyük uçurum, kalkınma ekseninde
yaşanan bölgesel dengesizlikler ve azınlıklarla ilgili yaşadığı insan hakları
ihlalleri ekseninde kendi içerisinde bir sosyal patlama yaşayabileceği
sinyalleri veren Çin'in muhtemel siyasal çalkantı dönemi sonrasına hazırlık
yapılmasının önemi de bu eksende anlaşılmaktadır. Türkiye'nin, özellikle
1990'ların sonunda Doğu Türkistanlıların Türkiye'deki faaliyetlerinin
kısıtlanmasına yönelik "sözde teröre karşı Çin ile işbirliği"
düşüncesi sonucunda ortaya çıkan politikası önemli ölçüde terk edilmiş olsa da,
bunun yerini , henüz sağlıklı ve ayakları yere sağlam basan bir yenisinin
aldığı söylenemez.
Ak Parti döneminin, Türkistan'ın batısına yönelik göstermelik ve liderler nezdinde
psikolojik yakınlık taşımayan yaklaşımı (başta Özbekistan ve ardından
Türkmenistan'la gittikçe zayıflayan ilişkilerde görüleceği üzere), Doğu Türkistan
için de hemen hemen benzerlik taşımaktadır. Bu anlamda, ortak kültürel
kodların harekete geçirilmeye çalışılması gibi (medya boyutu ile ön plana
çıkan) kısmi bir gelişmenin ötesine geçilememektedir. Çin gibi, BM Güvenlik
Konseyi'nin daimi üyesi olan ve ekonomik bir çekim merkezi olma özelliğini
sürekli pekiştiren bir ülke ile karşı karşıya gelmek, bölgesel aktör olma
yolunda bile son bir kaç yılda sürekli yara alan bir ülke olarak Türkiye'nin
göze alamayacağı bir politikadır kuşkusuz. Buna rağmen, kamuoyu nezdinde Doğu
Türkistan meselesine olan duyarlılıkla paralel olabilecek bir devlet politikası
özleminin giderildiği de söylenemez.
Türkistan coğrafyasında bulunan 6 ülke (Doğu Türkistan ile birlikte) içerisinde ortalama Türkiye'li insanlara kültürel, dini yaşayış ve kimlik bağlamında yakınlık hissetme konusunda en fazla ortak bağa sahip olan ülkenin Doğu Türkistan'lılar ve Uygur Türkleri olduğu düşünüldüğünde bu boşluğun önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Yoksa "Sincan (Çin adına işgal edilmiş son ülke) Çin'in bir parçasıdır ve buradaki Türkler, sorunsuz, şeffaf, kendi kültürel haklarından sonuna kadar yararlanmaktadır; bunun için ilave bir strateji için gereklilik yoktur" avuntusu ile günü kurtarma Ak Parti'nin yeni tarz-ı siyaseti midir?
Yorumlar