Ana içeriğe atla

Doğu Türkistan'ın Güncel Sorunları Üzerine..

 



27 Aralık 2012

24 Aralık 2012'de Kırıkkale Üniversitesi İktisat Topluluğu'nun organizasyonu ile Doğu Türkistan'ın güncel sorunları üzerine bir toplantı yapıldı. Ankara Üniversitesi DTCF'nden Erkin Emet Hoca ve Doğu Türkistan Derneği Ankara Başkanı, Hayrullah Efendigil'in katılımıyla yapılan etkinlik, başka birçok üniversite veya merkezde yapılan benzer faaliyetlerin bir çeşit devamı özelliğini taşıyor. Sayıları sınırlı olmasına rağmen ve genellikle milliyetçilik vurgusunu ön plana alan düşünce çevrelerinin tekelinde imiş gibi bir algılamaya sahip olsa da, Doğu Türkistan'a ait meselelerin insani duyarlılığa sahip her kesim tarafından yeniden ve sıkça gündeme getirilmesinin gerekliliği çok açık.

 Öncelikle vurgulanması gereken olgu, Türkiye'nin Doğu Türkistan'la ilişkilerinin oldukça canlı olması ve bu ülkenin sorunlarına yönelik Türkiye kamuoyunda aşırı bir duyarlılığının mevcudiyetidir. Bu canlılık Türkiye-Çin ilişkilerini zaman zaman ısındırsa da, bu konuda Türk siyasetçilerinde yeterli düzeyde resmi bir hassasiyetin bulunmadığı görülmektedir. Daha doğrusu bu hassasiyet en azından Filistin'in haklı davası kadar mevcut siyasi elitler nezdinde ortaya çıkamamaktadır.

Oysa Doğu Türkistan'ın kültürel, ekonomik ve politik anlamda tarihsel süreçte yaşadığı pek çok sorun, bu ülkenin travmatik bir geleceğe doğru yöneldiğine işaret ediyor. Sözde siyasal/kültürel hakların daha fazla yaşandığının iddia dağıldığı son dönemde bile dini özgürlüklerin kısıtlanmasından ve asimilasyon amaçlı işgücü hareketliliğinin Çinli yöneticiler eliyle bizzat sürdürülmesinden sorunların genel panaromasına ilişkin bazı ipuçları elde edilebilir.

Yapılan pek çok projeksiyon bağlamında, yaklaşık 20 milyon Uygur Türkü'nün yaşadığı ülkeye Çinli göçmen akınının hızlandırılması ile Uygurların yakın bir gelecekte "kendi vatanlarında azınlık" haline gelmesi söz konusu olabilir. Bu ve benzeri tehlikeleri duyurma adına dünyanın her yerinde Uygurların problemlerin altını çizme çabalarına yönelik oluşmuş olan katı Çin direncinin, bölgenin izolasyonda olduğunun diğer bir göstergesi olarak kabul edilmesi gerektiği ileri sürülebilir.

Genel olarak, ABD (özellikle G. W. Bush Dönemi'nde Rabia Kadir'i kabul etmesiyle ön plana çıkan) Almanya ve Japonya'nın (son dünya Uygur Kurultayı'na ev sahipliği yapmasıyla da kendini gösteren) Uygur diyasporasının faaliyetlerine uygun zemin hazırlamasından anlaşılabileceği gibi, Doğu Türkistan'ın sorunlarının, büyük küresel güçler tarafından Çin'e karşı koz olarak da kullanılabileceğini göstermektedir.

Gelir dağılımında yıldan yıla gittikçe genişleyen büyük uçurum, kalkınma ekseninde yaşanan bölgesel dengesizlikler ve azınlıklarla ilgili yaşadığı insan hakları ihlalleri ekseninde kendi içerisinde bir sosyal patlama yaşayabileceği sinyalleri veren Çin'in muhtemel siyasal çalkantı dönemi sonrasına hazırlık yapılmasının önemi de bu eksende anlaşılmaktadır. Türkiye'nin, özellikle 1990'ların sonunda Doğu Türkistanlıların Türkiye'deki faaliyetlerinin  kısıtlanmasına yönelik "sözde teröre karşı Çin ile işbirliği" düşüncesi sonucunda ortaya çıkan politikası önemli ölçüde terk edilmiş olsa da, bunun yerini , henüz sağlıklı ve ayakları yere sağlam basan bir yenisinin aldığı söylenemez.

Ak Parti döneminin, Türkistan'ın batısına yönelik göstermelik ve liderler nezdinde psikolojik yakınlık taşımayan yaklaşımı (başta Özbekistan ve ardından Türkmenistan'la gittikçe zayıflayan ilişkilerde görüleceği üzere), Doğu Türkistan için de hemen hemen benzerlik taşımaktadır. Bu anlamda, ortak  kültürel kodların harekete geçirilmeye çalışılması gibi (medya boyutu ile ön plana çıkan) kısmi bir gelişmenin ötesine geçilememektedir. Çin gibi, BM Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesi olan ve ekonomik bir çekim merkezi olma özelliğini sürekli pekiştiren bir ülke ile karşı karşıya gelmek, bölgesel aktör olma yolunda bile son bir kaç yılda sürekli yara alan bir ülke olarak Türkiye'nin göze alamayacağı bir politikadır kuşkusuz. Buna rağmen, kamuoyu nezdinde Doğu Türkistan meselesine olan duyarlılıkla paralel olabilecek bir devlet politikası özleminin giderildiği de söylenemez.

Türkistan coğrafyasında bulunan 6 ülke (Doğu Türkistan ile birlikte) içerisinde ortalama Türkiye'li insanlara kültürel, dini yaşayış ve kimlik bağlamında yakınlık hissetme konusunda en fazla ortak bağa sahip olan ülkenin Doğu Türkistan'lılar ve Uygur Türkleri olduğu düşünüldüğünde bu boşluğun önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Yoksa "Sincan (Çin adına işgal edilmiş son ülke) Çin'in bir parçasıdır ve buradaki Türkler, sorunsuz, şeffaf, kendi kültürel haklarından sonuna kadar yararlanmaktadır; bunun için ilave bir strateji için gereklilik yoktur" avuntusu ile günü kurtarma Ak Parti'nin yeni tarz-ı siyaseti midir?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

yaşar nezihe bükülmez, hayatı-şiirleri

  YASAR NEZIHE BÜKÜLMEZ (Yaşar Nezihe Hanım) (17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971) İstanbullu şair, altı yaşındayken annesini kaybeder. İzin almaksızın bir yıl süreyle okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kalır. Üç kez evlenir. Üç oğlundan ikisini yitirince, kendisini hayatta kalan tek oğluna adar. Küçük yaşta şiir yazmağa heveslenir. İlk şiirleri “Malumat ve Terakki” ile “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. İki kez intihara kalkışır. Şiirlerinde ekmek mücadelesini dile getirdi ve dönemin toplumsal sorunlarına eğildi. Ezilen insanların sorunlarını kendi sorunu olarak gördü; işçiye ve eylemlerine sahip çıktı ve bu nedenle işçi eylemlerini destekleyici şiirler de yazdı. Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Şiirlerine el konulan ilk kadın şairdir. Şiirleri Kadınlar Dünyası Dergisi'nde sıkça yayınlandı. Şarkılar da yazdı. 17 sene Esirgeme Derneği’ne iş işlemiş. Şark Eşya Pazarı’nda(1), Darphane'de çalışmış. Hi...

cumhuriyet meselesi

Tepeden aşağıya doğru devlete ve topluma yeni bir biçim verme projesi olarak hayata geçmiş olan cumhuriyet fikri, aradan geçen 101 yıla rağmen toplumun bir çok dindar-muhafazakar damarında halen oldukça düşük bir nabızda atmaya devam ediyor. Bunun en önemli nedenlerinden biri, nizam-ı kadim adı verilen, en az bin yıldır tahkim etmiş ve son bir kaç asırdır üzerinde çivi bile oynatılmasına bilinçli biçimde karşı çıkmış bir zihniyetin her halükarda ve ısrarla galip geldiğini düşünüyor olagelmesi sayılabilir. Zira, kılcallarda büyük bir titizlikle, olanca temkinlilik haliyle ve idris küçükömer usta’nın deyimiyle doğucu-abdülhamitçi rotada ilerlemeye devam eden bu paradoksal hal, okumuş bazı kesimlerin zihinlerini de esaret altına almaya devam ediyor. Oysa “Alternatifiniz neydi beyler” diye yöneltilecek bir sorunun muhtemelen berrak bir cevabı yok. Hilafet, şeriat, saltanat ya da bunların herhangi bir kombinasyonunu savunmak için hem hikayenin başında hem de günümüzde elimizde yeterli kanıt...

Konya'da Kürt Var mı?

imam hatip ortaokulda iken sınıfımıza aksanı bizden farklı iki çocuk geldi, biri kulu'dan diğeri cihanbeyli'den gelen kürt arkadaşlarımızdı bunlar. cihanbeyli'li olan ağabeyli köyünden diğer arkadaşımız kulu akyaka'dandı. aklımda nasıl kalmışsa köylerine kadar hatırlıyorum. cihanbeylili olan, ibrahim akyel adında karizmatik matematik öğretmenimizin hemşehrisi idi aynı zamanda. "kimse bize dokunmaz" diye düşünmüş olmalıyım ki cihanbeylili arkadaş, matematik sınavında yazılı kağıdımı göstermemi istedi sınav esnasında. ben de arka sıradan çok fazla çekiştirince "hır gür çıkmasın" diye sınav esnasında kağıdımı gösterdim. ertesi gün ibrahim hoca geldi ve farklı iki öğrenciden kağıtlarımızı karşılaştırmalarını istedi. sanırım bu öğrencilerden birisi de, sınıfın parlak öğrencilerinden ve hali hazırda selçuklu belediye başkanı olan, halen irtibat halinde olduğumuz ahmet pekyatırmacı dostumuz idi. konumuza dönersek; bizim adil sağ olsun bende noktasına kadar ...