Ana içeriğe atla

Avrasya'nın "Gözde Ülkesi" Düşerken



 14 Temmuz 2014


Son on beş yıldır, bölgesel etkinliğinin sürekli arttığının düşünüldüğü, küresel politikalarda daha fazla söz sahibi olduğuna inanıldığı ve iç politik istikrarının kendisine bu sonuçları getirdiğine inanılan bir ülke, uluslararası sistem nezdinde gözden düşmeye devam ediyor. Sonuçları önceden belli bir seçim atmosferi yaşanıp siyasi taşlar hemen hemen yerine oturduktan sonra bile bunun böyle olması hayli düşündürücü görünüyor.

- Ne oldu da böyle oldu?

- Oyun kurucu vehmedilen bir ülke ve bu ülkeyi yöneten iktidar nasıl oldu da oyuna düşen hale geldi?

- İçerde ve dışarıdaki toslamaların gerçek sebepleri nedir?

- Siyasal aktörlerin bu konudaki rolleri nasıl tanımlanmalı?

Kuşkusuz bu sorular uzar gider. Lakin verilecek cevaplar belli bir çerçevenin dışına çıkmadan şöyle özetlenebilir.

Manzara-yı Umumiye

Öncelikle şunu vurgulamak gerekiyor: İstikrar yorgunu bir ülkedir Türkiye. İstikrar, bir ülkeyi yorar mı peki? Bizim sosyo-kültürel koşullarımızda maalesef öyle. Yarım asrı aşkın bir süredir, yaklaşık 10 yıllık her zaman diliminde bir değişiklik (darbe, muhtıra, ekonomik kriz vs.) arzusu içerisindeyiz. Dışarıdan kimse müdahale etmese de, içeriden yükselen bir “bıkkınlık bulutu” değişim yağmurlarını yağdırmaya başlayabiliyor bu ülkede.

Cumhuriyet hükümetlerinin, ekonomik, politik, kültürel, diplomatik, demokratik vs. pek sayacağımız pek çok alanda en başarılısı diyebileceğimiz bir iktidar (Ak Parti), oy oranını sürekli yükseltiyor gibi görünse de hızla duraklama ve gerileme dönemlerini yaşayacağı bir patikaya girdi. İktidarın ana ayakları çatırdadı, ayrışmalar hızlandı, toplumsal rahatsızlık had safhaya ulaştı.

Bu problemi sadece akademisyenlerin kendilerini tatmin ettikleri “entel-dantel” bir modda dile getirmek yanlış olur. Sıradan yurdum insanının nabzını tutarak da rahatlıkla anlaşılabilecek bir durum var ortada ne yazık ki. Son üç seçimde, Ak Parti iktidarını hararetle desteklemiş olan “organize hareket etmekten uzak bir profile sahip” sıradan kitleler dahi yolların ayrımına geldiklerini ve değişim rüzgârlarının artık esmesi gerektiğini savunuyorlar. 1994 yılında beri birkaç kez beceriksiz iktidarların politikaları ile ekonomik anlamda kündeye getirildiklerini bile bile toplumsal yığınların böyle bir mecraya doğru akmaya başlaması, gerçekten üzerinde sosyolojik analiz yapılmaya ihtiyaç hissettiren bir vakıa. Bu rahatsızlığın “hikmet arayışı” ekseninde izah edilebilecek boyutları da bulunmakta.

Örneğin, Suriye’de ölen/öldürülen yüzbinlerce insanın kanına ellerimizin bulaşmasının bu konuda önemli bir dönüm noktası olması gerekmez mi? Daha önce Irak’ta da yüzbinlerce insan ölmüş ve bu ülke de ciddi bir keşmekeş yaşamıştı. Halen yaşamaya devam da ediyor; hatta bu bağlamda güney sınırlarımızda sağır sultanların bile “İŞİD”eceği şekilde bütünleşik felaket zilleri çalıyor. Buna rağmen, Irak’taki insan ve Müslüman kıyımında bizim katkımız yok denecek kadar azdı. Suriye’deki iç savaşa gelinceye kadar, biti kanlanmış olan bir ülke olarak Türkiye, içerde ve dışarda elde ettiğini düşündüğü başarılarını taçlandırmak için yakın çevresini, tarihten aldığı mirası yok sayacak şekilde dizayn etmeyi fazla düşünmedi.

Ne zaman Rusya misali bir “yakın çevre politikası” izlemeye meyletti, Türkiye’nin “talihsiz talihi” geri dönmeye başladı diyebiliriz. Üstelik Rusya’nın çeyrek yüzyıl önce bıraktığı alanlara dönme çabası, bizde bir asırlık bir zaman dilimi öncesine dönmeye çalışma komedisi ile bir drama dönüştü. İsrail, Mısır, Suriye ve Irak test alanlarımız oldu bu dönüş politikalarını uygulamak için. Sonuç ise tam bir hüsran… Yakın çevre dizaynında belki de şu anda, 10 yıl önceki etkinlik düzeyinde bile değiliz. Mevcut gücün abartılması, aşırı duygusallık, bencilce politikalar bu sonucu doğuran ana unsurlar oldu.

İç faktörler

2008 yılındaki küresel mali krize rağmen ve 2009 yılı hariç son 12 yılda hiç küçülme yaşamadığımız belirgin bir şekilde ortada iken, genel bir ekonomik tükenmişlik sendromu tecrübesi ile karşıya olmamızın pek çok nedeni bulunmakta. Öncelikle, son 10 yılda oldukça rehabilite edilmiş kamu maliyesi, artık makro göstergelere tavan yaptıracak bir tehdit olmaktan çıkmış olmasına rağmen, mali etkinliğin hantal devlet yapısını daha da genişletmek için kullanılması en temel yapısal problemimiz oldu. Dünyada küçülen kamu harcamaları, küresel krizin üzerinden 4-5 yıl geçmiş olmasına rağmen bizde hala genişleme eğilimi gösteriyorsa, bunun üzerinde düşünülmesi gerekmektedir. 

Örneğin geçen yıl (2013) özel sektör yatırım harcamalarının büyüme üzerindeki etkisi yok denecek kadar düşük bir düzeye gerilemiştir. Kamunun kesenin ağzını açması, 1994’te başlayan kriz sarmalına tekrar geri döneceğimizin işareti değil de nedir? Şimdiye kadar her hal-ü karda yeni yatırımlar peşinde koşan özel sektör, artık “bekle-gör” politikası izlemeye başlamıştır. Yine küresel kriz sonrası genişletilen yatırım teşviklerinin etkinliğini de tartışmaya açan bu durum gerçek bir “orta gelir tuzağı” ile karşı karşıya kaldığımızı da göstermektedir.

Bu manzara karşısında, seçmenlerin yarıya yakının desteğini devam ettirmesi ile siyasal istikrarın bir şekilde yoluna devam etmesi günümüz Türkiye’sinde “günü kurtarma” ameliyesinden başka bir işlev ifa etmemektedir. Zira %36’lık bir seçmen desteği ile iktidar olduğu ilk döneminde bile, Ak Parti’nin bu günkü manzara ile karşılaştırılabilecek bir muhalif kitleye sahip olduğu söylenemez. Hatta taraftar seçmenlerin önemli bir kısmının, rahmetli Yazıcıoğlu’nun RefahYol iktidarına güvenoyu verirken zikrettiği terim ekseninde “kerhen” destek verdiği bile iddia edilebilir. Kerhen bir siyasal istikrar altındayız mevcut konjonktürde ve statükoya toplumsal destek gün geçtikçe azalmaktadır. 

Hepsi Birden…

İç ve dış faktörlerin birleşmesi, adalet ve hakkaniyet eksenli problemlerin belirginleşmesi ile birlikte mevcut iktidar açısından yolun sonunu gösteriyor. İktidarın devamına ilişkin hemen hemen her şeyin araçsallaştığı, muhafazakâr olarak tanımlanan yeni bürokratik sınıfların aşırı dünyevileşme temayülü içerisine girdiği, ehliyet ve liyakat yerine “yağcılık ve şakşakçılığın” tercih edildiği bir manzara, yolun gideceği mecrayı açıkça tanımlıyor. 

Üstelik göreceli olarak daha yüksek refah düzeyini temsil eden bu dönemde, kendi özünden ortaya çıkmış bir şehir ve medeniyet tasavvuru inşa edememiş “güdük” bir modernleşme çabası ile karşı karşıya kalındı bu dönemde. Şehirlerimiz, çarpık manzaralı Buenos Aires görüntülerine daha fazla benzemekte, “İnşaat Ya Rasulallah!” diyerek kazmayı toprağa saplayan muhafazakâr görünümlü rantçı yeni bir sınıf ortaya çıkmakta, sosyal barış her geçen gün daha fazla yara almaktadır.

Böylesi bir ortamda iktidarı elde tutma, söyleyeceği her şeyi zaten söylediği ve bütün meziyetlerini önceden sergilemiş olduğu ortamda kitleler için yeni bir toplumsal heyecan uyandırmaktan uzaktır. Bu monotonluk, milenyumun başında Avrasya’da, kendisine en fazla umut bağlanmış ülkelerden birisi olarak Türkiye’nin, mevcut koşullarda dünyaya yapabileceği katkıların sınırlarını da çizecektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yaşar Nezihe Bükülmez (Hayatı ve Şiirleri)

  YASAR NEZIHE BÜKÜLMEZ (Yaşar Nezihe Hanım) (17 Ocak 1880 - 5 Kasım 1971) İstanbullu şair, altı yaşındayken annesini kaybeder. İzin almaksızın bir yıl süreyle okula gittiği için babası tarafından evden kovulunca okuldan ayrılmak zorunda kalır. Üç kez evlenir. Üç oğlundan ikisini yitirince, kendisini hayatta kalan tek oğluna adar. Küçük yaşta şiir yazmağa heveslenir. İlk şiirleri “Malumat ve Terakki” ile “Nazikter” dergilerinde Mazlume, Mahmure, Mehcure imzalarıyla yayımlanır. İki kez intihara kalkışır. Şiirlerinde ekmek mücadelesini dile getirdi ve dönemin toplumsal sorunlarına eğildi. Ezilen insanların sorunlarını kendi sorunu olarak gördü; işçiye ve eylemlerine sahip çıktı ve bu nedenle işçi eylemlerini destekleyici şiirler de yazdı. Amele Cemiyeti’ne üye oldu. Şiirlerine el konulan ilk kadın şairdir. Şiirleri Kadınlar Dünyası Dergisi'nde sıkça yayınlandı. Şarkılar da yazdı. 17 sene Esirgeme Derneği’ne iş işlemiş. Şark Eşya Pazarı’nda(1), Darphane'de çalışmış. Hi

Dünyanın Tüm Bayramları Geri Dönülmezdir!

Dünyanın Tüm Sabahları adlı ünlü film, sinema, müzik, estetik ve aşkı buluşturur. 17. yy sonlarında Fransa’da, sarayda başlayan filmde saray müzisyeni, büyük bir salonda kederli bir halde öğrencilerine ders verirken mutsuz bir ruh hali ile konuşuyor. Çok saygı duyduğu ustasından söz etmeye başlıyor. Büyük bir viyola sanatçısı olan ustası, karısının ölümünden sonra çiftliğindeki kulübede inzivaya çekilmiş halde iki kızıyla yaşamıştır. Bazen karısını yanında hayal eden, ona aşkını koruyan ustası, saraydan aldığı teklifi düşünmeden ilkeleri uğruna geri çevirir. Bu ilkeler, saray müzisyenliği yapmamak, müziği sarayın emrine sokmamak, müzikte şan-şöhret aramamak gibidir. Bir gün genç bir müzisyen gelir yanına ve onu eğitmeyi belli şartlarla kabul eder ama genç, ustasının ilkelerini çiğner ve saraya müzisyen olur. Film, günümüz insanına ve ahlaki tercihlerine atıfta bulunuyor, yaşama nasıl bir anlam vereceğimizle ilgileniyor. Ne için yaşadığımız veya çalıştığımızı, sanatı neden ve kim için y

Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler

  Mehmet Dikkaya   Künye: Mehmet Dikkaya, “Türkiye’nin Ekonomik Yüz Yılı: Temel Dinamikler ve Gelişmeler”, Türk Yurdu , Ağustos 2023, ss. 16-22. Türkiye ekonomisinin yüz yılında birçok temel değişim ve dönüşüm yaşanmıştır. Sektörel ve yapısal bazda meydana gelen bu değişimin bir sonucu olarak yüz yıl sonunda ekonomik açıdan bambaşka bir manzara ortaya çıkmıştır. Yüz yıl öncesi ve yüz yıl sonrası karşılaştırmasında hayal edilen bir ekonomik yapının varlığından söz edilemez. Lakin içinden geldiğimiz coğrafya ve dezavantajlı bir başlangıç seti oluşturan tarihsel arka plan düşünüldüğünde bu manzara küçümsenmeyecek bir ilerlemeye tekabül etmektedir. Bu savı ispatlamak için evvela önceki yüzyıllardan kalan mirasa odaklanmak yerinde olacaktır. Osmanlı’dan Kalan Miras Osmanlı’nın klasik döneminde (1300-1600) iktisat ve siyaset dengesini koruyup geliştiren bir düzene sahip olduğu, toprak, esnaf sistemi ve ticaretin birey, toplum ve devletin ihtiyaçları arasında dengeyi kurmaya odaklandığı a